He left the box unprotected.
- O kutuyu korumasız bıraktı.
The female warrior's armor seemed to leave many parts of her body unprotected.
- Kadın savaşçının zırhı vücudunun birçok kısmını korumasız bırakmış gibi görünüyordu.
The organization plays a principal role in wildlife conservation.
- Örgüt, yaban hayatı korumasında başlıca rol oynar.
This has been designated a conservation area.
- Bu bir koruma alanı olarak adlandırıldı.
They wanted protection.
- Onlar koruma istediler.
Tom works for the Environmental Protection Agency.
- Tom Çevre Koruma Ajansı için çalışıyor.
Sleep is essential for the preservation of life.
- Uyku, yaşamı korumak için gereklidir.
Tom sneaked up behind the guard and clobbered him with a monkey wrench.
- Tom korumanın arkasına sinsice yaklaştı ve onu İngiliz anahtarıyla dövdü.
He remained there for many months under close guard.
- Yakın koruma altında aylarca orada kaldı.
The bus driver didn't stop at any bus stops, but continued until he arrived in Boston with a police escort.
- Otobüs şoförü herhangi bir otobüs durağında durmadı, ancak bir polis korumasında Boston'a gelene kadar devam etti.
I want to be a bodyguard.
- Ben bir koruma olmak istiyorum.
Do you want me to be your bodyguard?
- Koruman olmamı ister misin?
All the police officers were equipped with shields to defend themselves against the rioters.
- Bütün polis memurları kendilerini ayaklanmacılara karşı korumak için kalkanlarla donatıldı.
I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road.
- Bu yolu korumak için kimlerin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyordum.
One has to protect his family.
- İnsan ailesini korumak zorundadır.
They know the importance of protecting the earth.
- Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.
We must fight to safeguard our civil rights.
- Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.
This museum is equipped with a fire prevention system.
- Bu müze bir yangın koruma sistemi ile donatılmıştır.
Protecting the environment means saving ourselves.
- Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.
People devised shelters in order to protect themselves.
- İnsanlar kendilerini korumak için sığınaklar tasarladı.
We're supposed to be protecting Tom.
- Tom'u korumamız gerekiyor.
They know the importance of protecting the earth.
- Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.
Keeping existing clients is just as important as finding new ones.
- Var olan müşterileri korumak, yenilerini bulmak kadar önemlidir.
We must all take care to preserve our national heritage.
- Hepimiz ulusal mirasımızı korumak için özen göstermeliyiz.
To do our part to protect the elderly, we work to educate and watch out for our clients during our caregiving activities.
- Yaşlıları korumak için üzerimize düşeni yapmak amacıyla, bakım çalışmalarımız sırasında müşterilerimizi eğitmeye ve onlara göz kulak olmaya çalışıyoruz.
The valuables are in the safekeeping of the bank.
- Değerli şeyler bankanın korumasındadır.
The lifeguards are here to protect us.
- Can kurtaranların bizi korumak için burada.
Tom claims he shot Mary in self defense.
- Tom kendini korumak için Mary'yi vurduğunu iddia ediyor.
Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin.
- Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.