koru

listen to the pronunciation of koru
Türkçe - İngilizce
grove

Might it happen to be a large symbolic grove of trees? - Ağaçların büyük bir sembolik korusu olabilir mi?

I went into the grove with him. - Onunla birlikte koruya girdim.

wood

The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs. - Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.

maintain

He maintains his car well. - O, arabasını iyi korur.

Dan maintained his innocence all along the lawsuit. - Dan tüm dava boyunca masumiyetini korudu.

(Bilgisayar) keep

You must eat properly to keep up your strength. - Gücünü korumak için gerektiği şekilde yemelisin.

I recommend we keep our distance. - Mesafemizi korumamızı tavsiye ederim.

woods
protect

Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment. - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.

Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests. - Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.

spinney
small forest
copse
holt
coppice
grove, small wood
grove, copse, coppice
plantation
{f} preserve

Rainforests should be preserved. - Yağmur ormanları korunmalı.

They have preserved the building. - Onlar binayı korudular.

{f} protected

The surrounding hills protected the town. - Çevreleyen tepeler kasabayı korudu.

We protected ourselves against danger. - Tehlikeye karşı kendimizi koruduk.

{f} sheltering
{f} conserving
{f} saved
{f} preserving

Preserving world peace is one of the main purposes of the United Nations. - Dünya barışını korumak, Birleşmiş Milletlerin temel amaçlarından biridir.

We don't need a formal institution for preserving peace. - Barışı korumak için resmi bir kuruma ihtiyacımız yok.

{f} guarded

It's a closely guarded secret. - Yakından korunan bir sırdır.

The soldiers guarded the bridge. - Askerler köprüyü korudular.

{f} sheltered

These flowers should be sheltered from the rain. - Bu çiçekler yağmurdan korunmalıdır.

Tom lives a sheltered life. - Tom korunaklı bir hayat yaşıyor.

{f} safekeeping

The valuables are in the safekeeping of the bank. - Değerli şeyler bankanın korumasındadır.

{f} maintaining

I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road. - Bu yolu korumak için kimlerin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyordum.

debar from
conserve

When bears sleep or lie down, their postures depend on whether they want to get rid of heat or conserve it. - Ayılar uyuduğunda ya da uzandığında onların duruşları ısıdan kurtulmak ya da onu korumak isteyip istemediklerine bağlıdır.

He conserved his energy for the next game. - Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.

{f} saving

Protecting the environment means saving ourselves. - Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.

Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages? - Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?

{f} maintained

Dan maintained his innocence all along the lawsuit. - Dan tüm dava boyunca masumiyetini korudu.

Tom maintained his innocence. - Tom suçsuzluğunu korumuştur.

{f} preserved

They have preserved the building. - Onlar binayı korudular.

Rainforests should be preserved. - Yağmur ormanları korunmalı.

{f} guard

The President's guards are stationed in front of the entrance. - Devlet Başkanının korumaları girişin önünde konuşlandırıldılar.

The secret service guards him against attack. - Gizli servis onu saldırıya karşı koruyor.

{f} safeguard

We must fight to safeguard our civil rights. - Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.

{f} protecting

We're supposed to be protecting Tom. - Tom'u korumamız gerekiyor.

Why are you protecting him? - Neden onu koruyorsun?

{f} shelter

Trees shelter my house from the wind. - Ağaçlar evimi rüzgardan koruyorlar.

Tom lives a sheltered life. - Tom korunaklı bir hayat yaşıyor.

{f} guarding

How many men are guarding them? - Kaç tane adam onları koruyor?

How many men are guarding Tom? - Tom'u kaç adam koruyor?

bring through
{f} shielded

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

brought through
boscage
broughtthrough
buffer
debarfrom
{f} shield

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

All the police officers were equipped with shields to defend themselves against the rioters. - Bütün polis memurları kendilerini ayaklanmacılara karşı korumak için kalkanlarla donatıldı.

bringthrough
conserved

He conserved his energy for the next game. - Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.

koru ormanı
high forest
ayaklarını koru
protect your feet
Aristo'nun ders verdiği koru
Lyceum
Türkçe - Türkçe
Bakımlı küçük orman
Küçük orman
Küçük ve bakımlı orman
golluk
koru