When he entered the building, he was frightened by a sudden cry.
- O, binaya girdiğinde, ani bir çığlık sesiyle korkutuldu.
The thunder frightened the students.
- Gök gürültüsü öğrencileri korkuttu.
I spoke to him kindly so as not to frighten him.
- Korkutmamak için onunla nazik şekilde konuştum.
The thunder frightened the students.
- Gök gürültüsü öğrencileri korkuttu.
The big dog is frightening them.
- Büyük köpek onları korkutuyor.
You're really frightening me.
- Beni gerçekten korkutuyorsun.
She scared the cat away.
- O, kediyi korkutup kaçırdı.
The thunder scared the children.
- Gök gürültüsü çocukları korkuttu.
The loud noise startled Tom.
- Yüksek ses Tom'u korkuttu.
The noise startled him.
- Gürültü onu korkuttu.
What scared Tom the most was the thought that he might not be able to walk again.
- Tom'u en çok korkutan şey tekrar yürüyemeyeceği düşüncesiydi.
When I was little, I wanted to have a pet brown bear to scare my neighbors.
- Ben çocukken, komşuları korkutmak için bir evcil kahverengi ayım olsun istedim.
We don't want to startle anyone.
- Biz kimseyi korkutmak istemiyoruz.
It might startle them.
- Bu onları korkutabilir.
It's no use trying to intimidate me.
- Gözümü korkutmaya çalışmanın faydası yok.
Dan tried to intimidate Linda.
- Dan, Linda'yı korkutmaya çalıştı.
Sami was terrifying the girls.
- Sami kızları korkutuyordu.
That was enough to terrify anyone.
- O herkesi korkutmak için yeterliydi.
Something must've spooked him.
- Bir şey onu korkutmuş olmalı.
When there are no men around, the night is somewhat spooky.
- Etrafta hiç kimse yokken, gece bir şekilde korkutucu oluyor.