korkunçluk

listen to the pronunciation of korkunçluk
Türkçe - İngilizce
terribleness
frightfulness
hideousness
fearsomeness; dreadfulness
awfulness
dreadfulness
gruesome
horribleness
monstrousness
hellishness
fearfulness
formidability
hideous
ghastliness
horrid
korkunç
awesome

What an awesome deal! - Ne korkunç bir anlaşma!

Let me show you something really awesome. - Sana gerekten korkunç bir şey göstereyim.

korkunç
terrible

This is really terrible. - Bu gerçekten korkunç.

Ken seems to have a terrible cold. - Ken korkunç bir soğuk algınlığı olmuş gibi görünüyor.

korkunç
{s} terrifying

At that time, I used to have terrifying hallucinations. - O zaman, ben korkunç halüsinasyonlar görürdüm.

Something terrifying happened that day. - O gün korkunç bir şey oldu.

korkunç
formidable

Formidable looking spiders do not attack people. - Korkunç görünen örümcekler insanlara saldırmazlar.

korkunç
fearful

This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed. - Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.

The fearful noise astonished anyone coming for the first time. - Korkunç gürültü ilk defa gelen birini şaşırttı.

korkunç
scary

That day really was very scary. - O gün gerçekten çok korkunçtu.

She is scary-looking with all that makeup. - O, tüm o makyajıyla korkunç görünüyor.

korkunç
frightening
korkunç
awful

It's awfully hot today. - Bugün hava korkunç sıcak.

Why are you so awful? - Niçin o kadar korkunçsun?

korkunç
grim

Tom's prognosis was grim. - Tom'un prognozu korkunçtu.

The firemen's face was grim when he came out of the burning house. - Yanan evden dışarı çıktığı zaman itfaiyecinin yüzü korkunçtu.

korkunç
{s} appalling

I think that's appalling. - Onun korkunç olduğunu düşünüyorum.

He says appalling things. - O, korkunç şeyler söylüyor.

korkunç
{s} fearsome
korkunç
cruel

What you did to Tom was cruel. - Tom'a yaptığın korkunçtu.

korkunç
grisly

The murder scene was a grisly sight. - Cinayet yeri korkunç bir manzaraydı.

korkunç
direful
korkunç
horrific

Uncover the horrific truth of this shocking story. - Bu şok edici hikayenin korkunç gerçeğini ortaya çıkarın.

Sami committed six horrific murders. - Sami altı tane korkunç cinayet işledi.

korkunç
{s} gruesome

Layla and Sami were a very gruesome couple of killers. - Leyla ve Sami çok korkunç bir katil çiftiydi.

korkunç
{s} disgusting
korkunç
{s} desperate

Desperate men often do desperate things. - Umutsuz insanlar çoğu kez korkunç şeyler yaparlar.

korkunç
dreaded
korkunç
{s} monstrous

Murder is a monstrous act. - Cinayet korkunç bir eylem.

korkunç
minacious
korkunç
tragical
korkunç
bloodcurdling
korkunç
outrageous
korkunç
giant
korkunç
horrifying

The scene of the car accident was a horrifying sight. - Araba kazası olay yeri korkunç bir manzaraydı.

That's funny and horrifying at the same time. - O komik ve aynı zamanda korkunç.

korkunç
hair-raiser
korkunç
horrible

Something horrible happened in the busy square. - Kalabalık meydanda korkunç bir şey oldu.

People in the village still talked about the horrible way Tom had died. - Köydeki insanlar hâlâ Tom'un öldüğü korkunç şekilden bahsediyorlardı.

korkunç
terribly

His lectures are terribly boring. - Onun dersleri korkunç sıkıcı.

Serbian trains are terribly slow. - Sırp trenleri korkunç bir şekilde yavaş...

korkunç
hideous

A hideous monster used to live there. - Orada korkunç bir canavar yaşardı.

The police haven't yet caught the person who committed this hideous crime. - Polis henüz bu korkunç suçu işlemiş kişiyi yakalamış değil.

korkunç
very

There are very few shops and the cinema is awful. - Burada çok az mağaza var ve sinema da korkunç.

That day really was very scary. - O gün gerçekten çok korkunçtu.

korkunç
grewsome
korkunç
shocking

Uncover the horrific truth of this shocking story. - Bu şok edici hikayenin korkunç gerçeğini ortaya çıkarın.

korkunç
tragic

Sami died in a terrible tragic way. - Sami korkunç trajik bir şekilde öldü.

korkunç
haircurling
korkunç
hellish

Life is more hellish than hell itself. - Yaşam cehennemin kendisinden daha korkunç.

korkunç
desperateness
korkunç
horrendous

It was a horrendous experience. - O korkunç bir deneyimdi.

A horrendous situation developed. We hope the government can find a satisfactory solution. - Korkunç bir durum gelişti. Hükümetin tatmin edici bir çözüm bulabileceğini umuyoruz.

korkunç
vicious
korkunç
sickening
korkunç
superb
korkunç
unspeakable
korkunç
hair-raising
korkunç
unearthly
korkunç
egregious
korkunç
dreadfull

It will be dreadfully hot. - Korkunç sıcak olacak.

Tom is dreadfully wrong. - Tom korkunç bir şekilde hatalı.

korkunç
damn
korkunç
horrid

Sami described a horrid scene. - Sami, korkunç bir sahne tarif etti.

korkunç
gastly
korkunç
fell
korkunç
awed
korkunç
macabre

He enjoys engaging in macabre activities such as dissecting animal corpses and stalking people on the street at night. - O, hayvan cesetlerini parçalayarak incelemek ve geceleri sokaklarda insanları gizlice takip etmek gibi korkunç aktivitelerle uğraşmaktan hoşlanır.

korkunç
spooky
korkunç
lurid

Day after day the tabloids titillated the public with lurid details about the president's marital infidelity. - Günbe gün gazeteler Başkanın evliliğine sadakatsizliği hakkında korkunç detaylarla halkın içini gıcıkladılar.

korkunç
ghastly

That clothing store was ghastly. - O giyim mağazası korkunçtu.

korkunç
redoubted
korkunç
giantlike
korkunç
scare
korkunç
slang very, terrifically, awfully, frightfully
korkunç
disastrous
korkunç
gory
korkunç
ghoulish
korkunç
terrific, frightful, extreme, tremendous
korkunç
terrible, terrifying; dreadful, awful
korkunç
eldritch
korkunç
terrible, dreadful, horrible, horrific, horrifying, horrendous; terrific, superb; terribly, very
korkunç
frightful

This morning the weather is frightful. - Bu sabah hava korkunç.

It was frightful when my car skidded on the ice. - Arabam buz üzerinde savrulduğunda, korkunçtu.

korkunç
dreadful

I said such dreadful things to her. - Ona böyle korkunç şeyler söyledim.

Tom is dreadfully wrong. - Tom korkunç bir şekilde hatalı.

korkunç
dire

A dire tragedy has befallen me. - Başıma korkunç bir trajedi geldi.

It was a dire situation. - O korkunç bir durumdu.

korkunç
{s} terrific

Fadil's crime was utterly terrific. - Fadıl'ın suçu son derece korkunçtu.

korkunç
unholy
korkunç
tearing
korkunç
minaceous
korkunç
revolting
korkunç
hair raising
korkunç
hairraising
korkunç
{s} redoubtable
Türkçe - Türkçe
Korkunç olma durumu
Korkunç olma durumu: "Korkunçluğun içinde harikulade tablolar birbirini kovalıyordu."- R. H. Karay
Korkunç
(Hukuk) AHŞA
Korkunç
hail
korkunç
Çok aşırı, pek çok, güçlü, şiddetli
korkunç
Çok korkulu, korku veren, dehşete düşüren, müthiş: "Bizi buraya getiren arabacı yolda birtakım korkunç şeyler söyledi."- H. R. Gürpınar
korkunç
Herhangi bir özelliğiyle şaşkınlık veren. Çok aşırı, pek çok, güçlü, şiddetli: "Kendini korkunç bir pehlivan sanırmış ki, adını Çelikkol koymuş."- M. Ş. Esendal
korkunç
Çok korkulu, korku veren, dehşete düşüren, müthiş
korkunç
şaşkınlık veren
korkunçluk