I tried to change the subject.
- Konuyu değiştirmeye çalıştım.
Marriage isn't a subject that interests young people.
- Evlilik genç insanları ilgilendiren bir konu değildir.
That topic is worth discussing.
- Bu konu tartışılmaya değer.
The conversation moved on to other topics.
- Konuşma diğer konulara geçti.
I can't agree with them on this matter.
- Bu konuda onlarla aynı fikirde olamam.
His interpretation of this matter is too one-sided.
- Onun bu konuyla ilgili yorumu çok tek-taraflıdır.
I agree with you on this issue.
- Bu konuda seninle aynı fikirdeyim.
Let us turn now to the fundamental issue.
- Şimdi temel konuya dönelim.
I differ from you on that point.
- Ben o konuda seninle aynı fikirde değilim.
I can't necessarily agree with you on that point.
- Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.
Do you want to talk about the affair?
- İş hakkında konuşmak ister misin?
The affair cost me many sleepless nights.
- Konu bana birçok uykusuz gecelere mal oldu.
I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day.
- Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.
What's the theme of the novel?
- Romanın konusu nedir?
This subject is not within the scope of our study.
- Bu konu bizim çalışma kapsamında değildir.
Paradoxically, the President of Turkey is the de jure head of state but has no legal role in government.
- Türkiye Cumhurbaşkanı, paradoksal bir biçimde hukuken devletin başı olmasına rağmen hükümet içinde yasal bir konumu yoktur.
Tom's speech was full of double entendres, most of which went over his audience's head.
- Tom'un konuşması çift anlamlı sözlerle doluydu. Bunların çoğunu seyirci anlamadı.
They want to talk to you about areas of mutual interest.
- Onlar karşılıklı ilgi alanları konusunda sizinle konuşmak istiyorlar.
Research in this area is somewhat equivocal.
- Bu konuda yapılan araştırma oldukça şüpheli.
I have no objection to paying a special fee if it is necessary.
- Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.
His book became an object of criticism.
- Onun kitabı eleştiri konusu haline geldi.
Rote learning might help you to pass exams, but it's no guarantee that you'll really understand the subject matter.
- Ezbere öğrenme sınavları geçmenizde fayda sağlayabilir ama konuyu gerçekten anlayacağınızın teminatı değildir.
I want your help about business.
- İş konusunda senin yardımını istiyorum.
They were talking business.
- Onlar iş konuşuyorlardı.
To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
- Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.
This carpet is designed for residential use.
- Bu halı konut kullanımı için tasarlanmıştır.
We read the full text of his speech.
- Onun konuşmasının tam metnini okuduk.
Taro ordered some English conversation textbooks from London.
- Taro, Londra'dan bazı İngilizce konuşma ders kitapları ısmarladı.
A trip to America this summer is out of the question.
- Bu yaz Amerika'ya bir yolculuk söz konusu değil.
Without a passport, leaving a country is out of the question.
- Bir pasaport olmadan, bir ülkeyi terk etmek söz konusu değildir.
This argument is pure rhetoric.
- Bu tartışma etkili konuşma sanatından başka bir şey değil.
The argument presented in Doyle's study was first published as a white paper on drug-related crimes.
- Uyuşturucu ile ilgili suçlar konusunda Doyle'nin çalışmasında sunulan argüman bir beyaz kağıt olarak ilk kez yayımlandı.
We always talked about a lot of things after school.
- Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.
I don't know about things like that.
- Öyle şeyler konusunda bilgim yok.
Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir.
- Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.