It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Tsez is a Northeast Caucasian language spoken by about 15,000 people in Dagestan.
- Dido dili, Dağıstan'da yaklaşık 15.000 kişi tarafından konuşulan bir Kuzeydoğu Kafkasya dilidir.
John can't speak French well.
- John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
Which language is spoken in the U.S.A.?
- ABD'de hangi diller konuşuluyor?
The policeman spoke to a man on the street.
- Polis bir adamla sokakta konuştu.
Please come to talk to me.
- Lütfen benimle konuşmaya gel.
I want to talk to you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
Do not talk with your mouth full.
- Ağzın doluyken konuşma.
We talked about various things.
- Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
Can we speak outside for a moment?
- Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?
Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt.
- Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.
Which language is spoken in the U.S.A.?
- ABD'de hangi diller konuşuluyor?
Which language is spoken in the United States of America?
- Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?
May I speak to Pedro?
- Pedro ile konuşabilir miyim?
How dare you speak to me like that?
- Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?
Do not fear the heavens and the earth, but be afraid of hearing a person from Wenzhou speak in their local tongue.
- Göklerden ve yerden korkmayın fakat Wenzhou'lu bir kişinin kendi dilini konuştuğunu duymaktan korkun.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
- Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
They talked during the movie.
- Film sırasında konuştular.
We always talked about a lot of things after school.
- Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.
What're you talking about?
- Ne hakkında konuşuyorsun?
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
I'm not very good at speaking Arabic.
- Çok iyi Arapça konuşamıyorum.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
We conversed until late at night while eating cake and drinking tea.
- Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.
I need someone with whom I can converse.
- Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.