I want to talk with your uncle.
- Dayınla konuşmak istiyorum.
It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
- Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
It's not easy to speak English.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
I want to have a talk with him.
- Onunla bir konuşmak istiyorum.
I want to have a talk with Tom.
- Tom'la konuşmak istiyorum.
Tom, I want to have a talk with you.
- Tom, seninle konuşmak istiyorum.
Tom wants to have a talk with Mary.
- Tom, Mary ile konuşmak istiyor.
It is difficult to speak Chinese well.
- Çinceyi iyi konuşmak zordur.
My dream is to speak Chinese fluently.
- Benim hayalim, akıcı bir şekilde Çince konuşmak.
Tom doesn't like to discuss his work.
- Tom işini konuşmaktan hoşlanmaz.
I wanted to discuss this with you yesterday, but you didn't seem to want to listen.
- Dün bunu seninle konuşmak istedim ama sen dinlemek istiyor gibi görünmüyordun.
You've spoken with Tom since I have, haven't you?
- Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?
You've spoken with Tom since I have, haven't you?
- Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?
Work instead of chatting!
- Konuşmak yerine çalışın!
You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat.
- Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.
Gorillas cannot use their lips and tongues to speak, but they can communicate with people in other ways.
- Goriller konuşmak için dudaklarını ve dillerini kullanamazlar ama insanlarla başka yollarla iletişim kurabilirler.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
When you speak Shanghainese with your mum, I only understand a few words, so I can't join in the conversation.
- Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.
I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
- Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?
The speech lasted thirty minutes.
- Konuşma yarım saat sürdü.
No one wanted to talk about it.
- Hiç kimse bu konu hakkında konuşmak istemedi.
It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
- Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
I want to talk with your uncle.
- Dayınla konuşmak istiyorum.
Speaking English isn't easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
I'll stop speaking to you in French.
- Seninle Fransızca konuşmaktan vazgeçeceğim.
We continued chatting.
- Konuşmaya devam ettik.
We need to have a chat in private.
- Özel olarak konuşmamız gerek.
I want a word with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
When you speak Shanghainese with your mum, I only understand a few words, so I can't join in the conversation.
- Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
These structures would rarely, if ever, occur in spoken English.
- Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.
Tom hasn't spoken French in years.
- Tom yıllarca Fransızca konuşmadı.
The opening address was a success.
- Açılış konuşması bir başarıydı.
The address was transmitted by radio.
- Konuşma radyo tarafından yayınlandı.
Can you speak English?
- İngilizce konuşabiliyor musun?
I don't speak Japanese.
- Japonca konuşamıyorum.
Which language is spoken in the United States of America?
- Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Tom makes about fifty phone calls a day.
- Tom bir günde yaklaşık elli telefon konuşması yapar.
I'll put your call through in a minute.
- Konuşmanızı bir dakika içerisinde bağlayacağım.
Please come to talk to me.
- Lütfen benimle konuşmaya gel.
She tends to talk too much.
- Çok konuşmaya eğilimlidir.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
Can we speak outside for a moment?
- Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?
You need to speak out.
- Senin konuşman gerekiyor.
Which language is spoken in the United States of America?
- Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
I apologized, but even then she wouldn't speak to me.
- Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.
She doesn't speak to me.
- O benimle konuşmuyor.
Brent is an American, but he speaks Japanese as if it were his mother tongue.
- Brent bir Amerikalı, ama o sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.
I can speak Esperanto as if it's my mother tongue.
- Esperanto'yu ana dilim gibi konuşabiliyorum.
They talked during the movie.
- Film sırasında konuştular.
We talked the night away.
- Biz geceyi konuşarak geçirdik.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
Who were you talking with?
- Kiminle konuşuyordun?
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.