Tom doesn't feel like talking to Mary tonight.
- Tom'un bu gece Mary ile konuşmayı canı istemiyor.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
If you are to go to America, you had better learn English conversation.
- Amerika'ya gideceksen, İngilizce konuşmaları öğrenerek daha iyi edersin.
I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
- Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
His speech contained many fine phrases.
- Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
I want to talk with your uncle.
- Dayınla konuşmak istiyorum.
I'd like to talk to Mr Smith. This is Smith speaking.
- Bay Smith ile konuşmak istiyorum. Ben Smith.
Speaking English isn't easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
The President made an address to the nation.
- Başkan ulusa sesleniş konuşması yaptı.
The address was transmitted by radio.
- Konuşma radyo tarafından yayınlandı.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
Yuko has never spoken with a foreigner.
- Yuko bir yabancı ile asla konuşmadı.
You get rusty if you haven't spoken English for a long time.
- Eğer uzun süre İngilizce konuşmadıysan, körelirsin.
We need to chat soon.
- Kısa süre içinde konuşmalıyız.
We need to have a chat in private.
- Özel olarak konuşmamız gerek.
I want to have a word with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
I'd like to have a word with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
Tom said he had an important call to make.
- Tom yapacak önemli bir telefon konuşması olduğunu söyledi.
Tom asked Mary not to make any long-distance calls on his phone.
- Tom Mary'den telefonunda hiç şehirlerarası konuşma yapmamasını rica etti.
It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
- Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
I want to talk to your uncle.
- Amcanla konuşmak istiyorum.
It's not easy to speak English.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
I want to speak German.
- Almanca konuşmak istiyorum.
You have the right to free speech, but not the right to slander.
- Serbest konuşma özgürlüğün var ama iftira etme hakkın yok.
That was only a figure of speech.
- O sadece bir konuşma şekli idi.
It's just a figure of speech.
- Bu sadece bir konuşma şekli.
Only human beings are capable of speech.
- Sadece insan konuşma yeteneğine sahiptir.
I don't speak Japanese.
- Japonca konuşamıyorum.
John can't speak French well.
- John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
Which language is spoken in the U.S.A.?
- ABD'de hangi diller konuşuluyor?
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Tom doesn't like to discuss his work.
- Tom işini konuşmaktan hoşlanmaz.
I avoid discussing personal subjects with my boss.
- Patronumla kişisel konuları konuşmaktan imtina ederim.
You've spoken with Tom since I have, haven't you?
- Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?
You've spoken with Tom since I have, haven't you?
- Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?
It was really nice chatting with you.
- Seninle konuşmak güzeldi.
Work instead of chatting!
- Konuşmak yerine çalışın!
Gorillas cannot use their lips and tongues to speak, but they can communicate with people in other ways.
- Goriller konuşmak için dudaklarını ve dillerini kullanamazlar ama insanlarla başka yollarla iletişim kurabilirler.
I want to talk to your uncle.
- Amcanla konuşmak istiyorum.
She tends to talk too much.
- Çok konuşmaya eğilimlidir.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
We talked about various things.
- Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt.
- Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.
You must speak out against injustice.
- Haksızlığa karşı yüksek sesle konuşmalısın.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Which language is spoken in the U.S.A.?
- ABD'de hangi diller konuşuluyor?
I apologized, but even then she wouldn't speak to me.
- Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.
Do not fear the heavens and the earth, but be afraid of hearing a person from Wenzhou speak in their local tongue.
- Göklerden ve yerden korkmayın fakat Wenzhou'lu bir kişinin kendi dilini konuştuğunu duymaktan korkun.
I can speak Esperanto as if it's my mother tongue.
- Esperanto'yu ana dilim gibi konuşabiliyorum.
They talked during the movie.
- Film sırasında konuştular.
We always talked about a lot of things after school.
- Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.
Who were you talking with?
- Kiminle konuşuyordun?
What're you talking about?
- Ne hakkında konuşuyorsun?
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
Speaking English isn't easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
This argument is pure rhetoric.
- Bu tartışma etkili konuşma sanatından başka bir şey değil.
We conversed until late at night while eating cake and drinking tea.
- Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.
I need someone with whom I can converse.
- Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.
Tom, I want to have a talk with you.
- Tom, seninle konuşmak istiyorum.
I want to have a talk with him.
- Onunla bir konuşmak istiyorum.
I want to have a talk with Tom.
- Tom'la konuşmak istiyorum.
Tom, I want to have a talk with you.
- Tom, seninle konuşmak istiyorum.
It is difficult to speak Chinese well.
- Çinceyi iyi konuşmak zordur.
If I go to China, it would be for the purpose of speaking Chinese as much as possible.
- Çin'e gidersem, bu mümkün olduğu kadar çok Çince konuşmak amacıyla olurdu.