The Doctor came over in three minutes, and heard the story. ‘It's aphasia,’ he said.
John can't speak French well.
- John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
I don't speak Japanese.
- Japonca konuşamıyorum.
Which language is spoken in the United States of America?
- Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Please come to talk to me.
- Lütfen benimle konuşmaya gel.
I want to talk to your uncle.
- Amcanla konuşmak istiyorum.
Don't talk with your mouth full.
- Ağzın doluyken konuşma.
We talked about various things.
- Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
You can speak out freely here.
- Sen burada özgürce konuşabilirsin.
You need to speak out.
- Senin konuşman gerekiyor.
In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans.
- Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.
Which language is spoken in the U.S.A.?
- ABD'de hangi diller konuşuluyor?
She doesn't speak to me.
- O benimle konuşmuyor.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.
I can speak Esperanto as if it's my mother tongue.
- Esperanto'yu ana dilim gibi konuşabiliyorum.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
- Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
We talked about various things.
- Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
We always talked about a lot of things after school.
- Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.
Who were you talking to?
- Kiminle konuşuyordun?
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
Speaking English is not easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
Speaking English isn't easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
We conversed until late at night while eating cake and drinking tea.
- Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.
I need someone with whom I can converse.
- Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.