kollarına

listen to the pronunciation of kollarına
Türkçe - İngilizce
to arms
kol
{i} sleeve

She held him by the sleeve. - O, onu kolundan tuttu.

These blouses are long sleeved. - Bu bulüzler uzun kolludur.

kol
arm

He caught me by the arm. - O beni kolumdan yakaladı.

Four armed men held up the bank and escaped with $4 million. - Dört kollu adam bankayı soydu ve 4 milyon dolar ile kaçtı.

kollarına almak
fold in one's arms
kollarına almak
take smb. in one's arms
kollarına almak
clasp smb. in one's arms
kollarına almak
nurse
kollarına atılmak
throw oneself at smb
kollarına atılmak
fly into smb.'s arms
kol
{i} handle

This car handles very easily. - Bu araba çok kolay kullanılır.

Just turn this handle. - Sadece bu kolu çevirin.

kol
offtake
kol
branch

Those branches break easily. - O dallar kolayca kırılır.

Which branch of the armed forces were you in? - Silahlı kuvvetlerin hangi kolundaydın?

kol
{i} foreleg
kol
{i} flipper
kol
post

Please take this parcel to the post office. - Lütfen bu koliyi postaneye götür.

Her recently-released short story collection thrills enthusiasts of postmodern works in Esperanto. - Onun yakın zamanda yayımlanan öykü koleksiyonu Esperanto'da post modern eserlerin meraklılarını heyecanlandırıyor.

kol
lever handle
kol
shank
kol
team

Beating the other team was no sweat at all. - Diğer takımı yenmek hiç kolay değil.

Our team could easily have brought home the bacon, if it weren't for the team's best man being injured. - Takımın en iyi adamı yaralanmasaydı, takımımız kolayca başarabilirdi.

kol
(Coğrafya) affluent
kol
bellcrank
kol
truss
kol
bell crank
kol
leg

Many had lost their arms or legs. - Birçok insan kollarını ya da bacaklarını kaybetmiş.

She has long arms and legs. - Onun uzun kolları ve bacakları var.

kol
(Havacılık) col

I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him. - Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.

Memories of my college days come to my mind. - Kolej günlerimin anılarını hatırlarım.

kol
hand

This car handles very easily. - Bu araba çok kolay kullanılır.

I put a new handle to the door. - Kapıya yeni bir kol taktım.

kol
section

I asked for a seat in the no-smoking section. - Sigara içilmeyen bölümde bir koltuk istedim.

Mary cleared the platforming section with ease. - Mary, platformlama bölümünü kolaylıkla temizledi.

kol
(Mimarlık) annex
kol
bracket
kol
subsection
kol
fin

Finding his office was easy. - Onun bürosunu bulmak kolaydı.

Finding his office was easy. - Onun ofisini bulmak kolaydı.

kol
(Tıp) chol

Tom was worried that his cholesterol level might be a little high. - Tom kolesterol seviyesinin biraz yüksek olabileceğinden endişeliydi.

Cholera is uncommon in Japan. - Kolera Japonya'da yaygın değildir.

kol
stay

Let's stay somewhere with easy airport access. - Havaalanına kolay erişimi olan bir yerde kalalım.

It is easier to stay out than to get out. - Dışarıda kalmak dışarı çıkmaktan daha kolaydır.

kol
{i} crank

I grind my coffee by hand with a coffee grinder with a crank handle. - Ben kahvemi bir çevirme kollu kahve değirmeni ile öğütürüm.

Tom's car has crank windows. - Tom'un arabasının pencere açma kolu vardır.

kol
wing

Tom took me under his wing. - Tom bana kol kanat gerdi.

She took me under her wing and taught me everything she knew. - O bana kol kanat gerdi ve bildiği her şeyi bana öğretti.

kol
phylum
kol
brachion
kol
embranchment
kol
tappet
kol
department
kol
tributary
kol
limb
kol
brachial
kol
{i} Rod
kol
{i} offset
kol
arm of
kol
strand (of a rope)
kol
sleeve; handle
kol
arm (of a chair)
kol
brace

Tom noticed the bracelet on Mary's arm. - Tom Mary'nin kolundak bileziği fark etti.

Whenever an accident happens, the first thing the doctors look for is a bracelet, a necklace, or some accessory that can provide some information about the patient. - Ne zaman bir kaza olsa doktorların aradığı ilk şey hasta hakkında bazı bilgiler sağlayan bir bilezik, bir kolye, veya bir aksesuardır.

kol
lever

Press down on the lever. - Kolun üstüne bastırınız.

You can adjust the seat height by moving the adjustment lever up. - Ayar kolunu yukarı doğru hareket ettirerek koltuk yüksekliğini ayarlayabilirsiniz.

kol
handle; lever
kol
rounds
kol
neck (of a musical instrument)
kol
(giysi) sleeve
kol
side (direction)
kol
arm; sleeve; foreleg; flipper; branch; bar, handle, crank, lever; (okulda) club; team, gang, troupe; patrol; column
kol
butchery shank
kol
club (in a school)
kol
phys. arm
kol
division, branch
kol
(bitki) branch
kol
formerly wing (of an army)
kol
ramification
kol
gang; troupe
kol
(Askeriye) column
kol
patrol
kol
stick

Your arms are more important than that stick, so instead of using your arm, use the stick. - Kollarınız o çubuktan daha önemlidir, bu nedenle kolunuzu kullanmak yerine çubuğu kullanın.

kol
stolon; subsection
kol
arm; foreleg
kol
limb, large branch (of a tree)
kol
outfall
kol
bar

I know from experience; playing soccer barefoot is a bad idea. You could easily end up with broken toes. - Ben deneyimimden biliyorum; yalın ayak futbol oynamak kötü bir fikir. Kolayca kırık ayak parmaklarınla son verebilirsin.

I can barely bend my left arm. - Sol kolumu zar zor bükebiliyorum.

kol
stolon
kol
(Anatomi) brachium
kol
detent
İngilizce - İngilizce

kollarına teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

KOL
sign of affection (in Internet chats)
Türkçe - Türkçe

kollarına teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

kol
İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm
Kol
dal
kol
Bir şeyin ayrıldığı bölümlerden her biri, dal, kısım, branş
kol
İş takımı, ekip, grup
kol
Flasaların bir tarafa bükülmeisi sonucu halatta elde edilen elemanlar
kol
Ön ayağın üst bölümü
kol
Kanat
kol
Makinelerde tutup çevirmeye veya çekmeye yarayan ağaç veya metal parça
kol
Giysinin kolu saran bölümü
kol
Rahatça eğlenebilirlerdi."- R. H. Karay. İş takımı, ekip, grup: "Öteki koldaki iki hamlacıdan birisi acınacak bir zayıflıktaydı."- S. F. Abasıyanık
kol
Güvenliği sağlamak amacıyla dolaşan polis, jandarma veya asker topluluğu, karakol, devriye: "Lakin böyle kardan yolların örtüldüğü bu gecede, koldan korku yoktu
kol
şube, dal
kol
Bir halat oluşturan bükülmüş lif demetlerinden her biri
kol
Giysinin kolu saran bölümü: "Kara yağız oğlan yalandan gözlerinin yaşını pembe mintanının kollarına siliyordu."- O. C. Kaygılı
kol
Dizi, düzen
kol
Avcılıkta gözetleme deliğinin çevresine ve bu giden yolun iki yanına konan çalı çırpı
kol
Bir koltukta, bir divanda kol dayamaya yarayan parça
kol
Koyun, dana, kuzu vb.nde ön ayağın üst bölümü
kol
Ağaçlarda gövdeden ayrılan kalın dal
kol
Güvenliği sağlamak amacıyla dolaşan polis, jandarma veya asker topluluğu, karakol, devriye
kol
Bazı çalgıların elle tutulan sap bölümü
kollarına