Speaking English isn't easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
Speaking English is not easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
I was easily taken in by his smooth talk.
- Onun yumuşak konuşmasıyla kolaylıkla içeri alındım.
This zipper doesn't zip smoothly.
- Bu fermuar kolayca kapanmıyor.
It was not so simple to write a letter in English.
- İngilizce bir mektup yazmak böyle kolay değildi.
The work here is fairly simple.
- Buradaki iş oldukça kolaydı.
I found the problem uncomplicated.
- Ben sorunu kolay buldum.
That cocktail is sweet and easy to drink.
- O kokteyl tatlı ve içmesi kolay.
It's easy to make and it's cheap.
- Yapması kolaydır ve ucuzdur.
Speaking Esperanto is so easy that sometimes it requires a real effort.
- Esperanto konuşmak o kadar kolaydır ki bazen gerçek bir çaba gerektirir.
It's easier to learn a new language when you are young.
- Gençken yeni bir dil öğrenmek daha kolay.
All the other languages are easier than Uighur.
- Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır.
I figured it would be easy to do.
- Bunu yapmanın kolay olacağını düşündüm.
I thought doing this would be easy, but we've been working all day and we're still not finished.
- Bunun kolay olacağını düşünmüştüm, fakat bütün gün çalışıyoruz ve hâlâ bitirmedik.
We're all vulnerable.
- biz hepimiz kolay inciniriz.
Children are so vulnerable.
- Çocuklar çok kolay incinir.
Cleaning up after the party was no picnic.
- Partiden sonra ortalığı toparlamak kolay değildi.
I was young and impressionable at that time.
- O zamanlar genç ve kolay etkilenendim.