I live close to an old bookshop.
- Eski bir kitapçıya yakın yaşıyorum.
I am working full-time at a bookshop until the end of September.
- Ben eylül ayı sonuna kadar bir kitapçıda tam zamanlı olarak çalışacağım.
She goes to the bookstore once a week.
- O, haftada bir kez kitapçıya gider.
You can get it at a bookstore.
- Bir kitapçıdan alabilirsin.
The bookseller reads a lot of books.
- Kitapçı çok kitap okur.
You can't get this at any bookseller's.
- Bunu herhangi kitapçıdan alamazsın.
I bought this book at the book store in front of the station.
- Ben bu kitabı istasyonun önündeki kitapçıda aldım.
He has bought a book written in English in the book store.
- O, kitapçıdaki İngilizce yazılmış bir kitabı satın aldı.
My father told me not to read a book in my bed.
- Babam yatakta kitap okumamamı söyledi.
These are very old books.
- Bunlar çok eski kitaplar.
Books are the paper memory of mankind.
- Kitaplar insanlığın kağıt hafızasıdır.
There's a book, a pencil, and a sheet of paper on the table.
- Masanın üzerinde bir kitap, bir kalem ve bir kağıt var.
Were I free from work, I could read these books.
- İşim olmasa, bu kitapları okuyabilirim.
This book is one of the poet's best works.
- Bu kitap şairin en iyi çalışmalarından biridir.
This book comes in two volumes.
- Bu kitap iki cilt halinde geliyor.
The art of recognizing matsutake mushrooms became my passion, culminating in my writing a book on it.
- Matsutake mantarlarını tanıma sanatı benim tutkum oldu, bu tutku ona dair bir kitap yazmamla sonuçlandı. .
I'm now busy writing a book.
- Şimdi bir kitap yazmakla meşgulüm.
Was the book interesting?
- Kitap enteresan mıydı?
We arrived at that plan out of pure desperation, but the book sold well.
- Umutsuzluktan dolayı o plana vardık fakat kitap iyi sattı.