kestirme

listen to the pronunciation of kestirme
Türkçe - İngilizce
doze
guess
(Askeri) spotting
(Askeri) position finding
(deyim) a short cut

Tom took a short cut. - Tom kestirmeden gitti.

They studied the map to find a short cut. - Kestirme bir yol bulmak için haritaya baktılar.

(Dilbilim) prediction
(Dilbilim) guessing
lay-down
short

Workers must have their hair cut short. - İşçiler saçlarını kısa kestirmeli.

I'll take a shortcut across the garden. - Ben bahçenin içinden kestirmeden gideceğim.

nap

I laid down for a short nap and fell asleep for two hours. - Biraz kestirmek için uzandım ve iki saatlik bir uykuya daldım.

Tom said he wanted to take an afternoon nap. - Tom öğleden sonra kestirmek istediğini söyledi.

zizz
direct

Tom has a poor sense of direction. - Tom'un kötü bir yön kestirme yeteneği var.

catnap

A few hours' catnap will do you well. - Birkaç saatlik kestirme seni iyi yapacaktır.

lie down
shortcut

We won't be able to arrive at the harbor in time. Let's take a shortcut. - Biz zamanında limana varamayacağız. Kestirmeden gidelim.

There is no shortcut to success. - Başarmak için kestirme yoktur.

fourty winks
(uyku) shuteye
estimate
direct, concise
lay down
estimate, guess; short cut; nap, doze, catnap; direct, short, concise
inkling
summary
forty winks
kip
forty
kestirmek
nap

I laid down for a short nap and fell asleep for two hours. - Biraz kestirmek için uzandım ve iki saatlik bir uykuya daldım.

You might want to take an afternoon nap. - Öğleden sonra kestirmek isteyebilirsin.

kestirmek
have a nap
kestirmek
{f} estimate
kestirmek
take a nap
kestirme aleti
(Askeri) position finder
kestirme aleti
(Askeri) direction finder
kestirme yol
(Pisikoloji, Ruhbilim) heuristics
kestirme yol tuşu
(Bilgisayar) shortcut key
kestirme şekerleme
(deyim) forty winks
kestirme açısı
(Askeri) cross bearing
kestirme cevap
short and decisive answer
kestirme cevap
short and finaly reply
kestirme fırçası
lining tool
kestirme fırçası
lining fitch
kestirme istasyonu
(Askeri) direction finder station
kestirme postası
(Askeri) spotting detail
kestirme sistemi
(Askeri) direction finding system
kestirme taarruz
(Askeri) cut off attack
kestirme yol
shortcut

It's a shortcut to the school. - Bu, okula bir kestirme yoldur.

This is the shortcut that I usually take to school. - Bu genellikle okula gittiğim kestirme yol.

kestirme yol
bypass
kestirme yol
beeline
kestirme yol
cutoff
kestirme yoldan gitmek
take a shortcut
kestirme yoldan halletmek
cut corners
kestirmek
(İnşaat) predict
kes
{f} hewed
kestirmek
cause to cut
kestirmek
{f} snooze

I want to snooze some more. - Biraz daha kestirmek istiyorum.

geriden kestirme
(Askeri) resection
grafik kestirme
(Askeri) graphic intersection
kes
plimsoll
kes
sneaker
kes
(Bilgisayar) kill

I certainly had no idea Tom was thinking about killing himself. - Tom'un kendini öldürmeyi düşündüğüne dair kesinlikle fikrim yoktu.

I thought for sure we'd be killed. - Kesinlikle öldürüleceğimizi düşündüm.

kestirmek
wink
kestirmek
have cut
kestirmek
forecasting
kestirmek
figure on
kestirmek
have something cut
kestirmek
have a snap
kestirmek
nod off
kestirmek
drowse
kestirmek
forecast
kes
cut down

After his heart attack, Jim had to cut down on his sugar intake. - Jim kalp krizinden sonra, şeker alımını kesmek zorunda kaldı.

Tom cut down a tree in his yard. - Tom bahçesindeki bir ağacı kesti.

kes
truncate
kes
cut in

While I was talking on the telephone with John, the operator cut in. - Ben John ile telefonda konuşurken, operatör kesti.

She cut in when we were talking. - Biz konuşurken sözümüzü kesti.

kes
hew
kes
{f} hack

Tom hacked Mary's leg off with a rusty machete. - Tom paslı bir pala ile Mary'nin bacağını kesti.

I cut myself with a hacksaw. - Bir demir testeresi ile kendim kestim.

kes
cutoff
kes
{f} cut

If you cut the tail off of a lizard, it will grow back. - Bir kertenkelenin kuyruğunu kesersen, o tekrar uzar.

These scissors don't cut well. - Bu makas iyi kesmiyor.

kes
{f} cutting

Banks are cutting lending to industrial borrowers. - Bankalar endüstriyel boçlulara kredi vermeyi kesiyor.

Why did you tear the cloth instead of cutting it with scissors? - Makasla kesmek yerine kumaşı niçin yırtıyorsun?

kes
{f} hewn
kes
cut the cackle
kes
cut off

We were cut off while talking on the telephone. - Biz telefonda konuşurken bağlantı kesildi.

A doctor quickly cut off his left arm and stopped the heavy bleeding. - Bir doktor derhal onun sol kolunu kesip çıkardı ve ağır kanamayı durdurdu.

kes
{f} excise
kes
{f} shear
kes
{f} knife

He cut his finger with the knife. - O, bıçakla parmağını kesti.

Tom cut his hand with a rusty knife. - Tom paslı bir bıçakla elini kesti.

kes
{f} rip
kes
{f} shorn
kestirme yol
bye-pass
kestirme yol
short cut
kestirmek
kip
kestirmek
doze
kes
break

He's always breaking into our conversation. - Her zaman konuşmamızı kesiyor.

Stop, you're breaking my heart. - Kes, kalbimi kırıyorsun.

kes
amputate

People with amputated limbs continue to feel them as if they were still there. - Kesilmiş uzuvları olan insanlar onları hâlâ orada gibi hissetmeye devam ediyor.

Tom's foot had to be amputated after it had become infected with gangrene following a severe frostbite. - Şiddetli bir donmanın ardından kangrenle enfekte olduktan sonra Tom'un ayağı kesilmek zorunda kaldı.

kes
curtail
geriden kestirme yöntemi
(Askeri) back azimuth method
kes
gym boot, sneaker
kes
less of that
kes
cut it out!
kes
have done

What you have done is absolutely inexcusable. - Yaptığın şey kesinlikle affedilmez.

Stop acting like this Tom! I'm tired of this nonsense! Just have done with it already! - Böyle davranmayı kes Tom! Bıktım bu saçmalıktan! Bırak bu işleri artık!

kes
dry up
kes
basketball shoe, (high-topped) sneaker
kes
cut#off
kes
exscind
kes
lance
kes
trephine
kes
shutt#off
kes
slit

Tom slit open the envelope. - Tom zarfı keserek açtı.

Tom slit his own throat. - Tom kendi boğazını kesti.

kes
trepan
kes
shutt off
kes
gash
kes
cut it out

You're not a child anymore so cut it out! - Artık bir çocuk değilsin bu yüzden kes artık.

kes
heckle
kes
resect
kestirmek
to doze off, take a cat nap
kestirmek
conjecture
kestirmek
to have (sth) cut; to estimate, to predict, to conjecture; to nap, to doze, to have a snap, to snooze
kestirmek
zizz
kestirmek
have a snooze
kestirmek
to settle (something) quickly and finally
kestirmek
to have (something) cut. kestirip atmak
kestirmek
perceive
kestirmek
get some sleep
kestirmek
to estimate, predict
kestirmek
to make hasty decisions
sesle kestirme
(Askeri) sound location
sesle kestirme
(Askeri) sound ranging
telsiz kestirme cihazı
(Askeri) radiogoniometer
yön kestirme yeteneği
sense of direction
zihinsel kestirme
availability heuristic
İngilizce - İngilizce

kestirme teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

kes
the kestrel
Kes
kes
kes
Uncut hair, one of the five physical symbols that a Khalsa Sikh must have It is a symbol of spirituality
kes
The ISO 4217 currency code for the Kenyan Shilling
kes
Unshorn Hair
Türkçe - Türkçe
Kaynatılıp limon sıkılarak koyulaştırılmış şeker şerbeti
Alışılanın dışında kısa olan (yol), kese: "Evimden çıkar, bir kestirme yoldan beş dakikada evine varabilirdim."- S. F. Abasıyanık
Kısaca, özet olarak
Kestirmek işi
Amacı fazla uzatmadan anlatan
Oturduğu yerde hafif ve kısa süreli uyuma
Alışılanın dışında kısa olan yol, kese
Büyük kazan
KES
(Osmanlı Dönemi) f. İnsan. Kişi
Kestirme yol
(Osmanlı Dönemi) KİSE
Kestirmek
tahmin etmek
Kestirmek
(Osmanlı Dönemi) TAHSİM
kes
Genellikle yakmak için kullanılan iri saman
kes
Kapalı jimnastik ayakkabısı
kes
Yakmak için kullanılan iri saman
kes
Hayvanların yemeyip bıraktıkları iri saman
kes
Yonca samanı
kes
Dövülerek saman yapılan ot
kes
Ayak bileklerini de içine alan kapalı jimnastik ayakkabısı
kes
Samanın irisi
kes
Fiğ ve otlardan yapılan saman
kes
Jimnastik ayakkabısı
kes
Dikenlerden yapılan hayvan yemi
kestirmek
Karar vermek: "Söze nereden, nasıl başlayacağımı kestiremiyorum."- H. Taner
kestirmek
Akıl yolu ile gerçeğe yakın bir yargıya varmak, tahmin etmek
kestirmek
Karar vermek
kestirmek
Anlamak, farkına varmak: "Bu çocuk zaten hâlâ durumunu kestirememiştir."- B. Felek
kestirmek
Kesilmesini sağlamak, kesilmesine yol açmak
kestirmek
Anlamak, farkına varmak
kestirmek
Kesme işini yaptırmak
kestirmek
Kısa bir süre uyumak
kestirmek
Kısa bir süre uyumak: "Rahmi peykenin köşesine büzülmüş, kestiriyordu."- B. Felek
kestirmek
Akıl yolu ile gerçeğe yakın bir yargıya varmak, tahmin etmek: "Ben bu kadar şeyi kestiremez miyim?"- M. Ş. Esendal
kestirme