kesinleştirmek

listen to the pronunciation of kesinleştirmek
Türkçe - İngilizce
ensure
make certain of
Make (something) definite or final
to make (something) definite or final
to make definite
concretize
confirm
seal
assure
kesin
{s} exact

Give me an exact answer. - Bana kesin bir cevap ver.

It isn't totally exact. - O tamamen kesin değildir.

kesin
precise

Precise measurements are required. - Kesin ölçümler gerekli.

That's precisely why I need to meet Tom. - Tom'la tanışmak istememin nedeni kesinlikle bu.

kesin
certain

Certainly, I like playing cards. - Kesinlikle,kart oynamayı severim.

Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man. - Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.

kesin
{s} accurate

He needs to make an accurate report of the case. - Onun davanın kesin bir raporunu hazırlaması gerekiyor.

The text above contains no accurate facts on the matter. - Yukarıdaki metin konuyla ilgili kesin bilgiler içermiyor.

kesin
{s} final

Plans haven't yet been finalized. - Planlar henüz kesinleşmiş değil.

The court's decision is final. - Mahkemenin kararı kesindir.

kesin
absolute

It is absolutely impossible to do so. - Öyle yapmak kesinlikle imkansızdır.

The rumor proved to be an absolute lie. - Söylentinin kesin bir yalan olduğunu kanıtlandı.

kesin
definitive

The definitive answer is no. - Kesin cevap hayırdır.

kesin
{s} frozen
kesin
{s} rigorous
kesin
assertive
kesin
firm

Jefferson believed firmly in the value of education. - Jefferson eğitimin değerine kesin olarak inanıyordu.

I'm firmly opposed to corporal punishment. - Ben işkenceye kesin olarak karşıyım.

kesin
sure

Esperanto is surely an enormous waste of time! - Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!

Among the five of us, he's surely the one who can speak the most languages. - Beşimizin arasında, en fazla dil konuşabilen kişi kesinlikle odur.

kesin
definite

It will be four years before the definite result of beef liberalization emerges. - Sığır serbestleştirilmesinin kesin sonucu ortaya çıkmadan önce dört yıl olacak.

Tom should definitely ask for Mary's opinion. - Tom kesinlikle Mary'nin fikrini sormalıdır.

kesin
{s} declared
kesin
{s} determined
kesin
specific
kesin
irreversible
kesin
sure to

He is sure to come tomorrow. - O, kesinlikle yarın gelecek.

The day is sure to come when your dream will come true. - Hayalinin gerçekleşeceği gün kesin gelecek.

kesin
utter
kesin
precision

Precision in measurement is important. - Ölçümde kesinlik önemlidir.

Precision is important in math. - Kesinlik matematikte önemlidir.

kesin
pronounced
kesin
slipt
kesin
pointed
kesin
uncompromising
kesin
unambiguous
kesin
(Argo) in the bag
kesin
incontrovertible
kesin
categorial
kesin
out of question
kesin
for sure

The weather will be good tonight for sure. - Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.

Tom can't say for sure how many times Mary has been to Boston. - Tom Mary'nin kaç kez Boston'da bulunduğunu kesin olarak söyleyemez.

kesin
bound

He's bound to notice your mistake. - Onun hatanı farketmesi kesin.

Tom is bound to lose the race. - Tom kesinlikle yarışı kaybedecek.

kesin
clean-cut
kesin
(Kanun) mandatory
kesin
point-blank
kesin
truthful
kesin
(Konuşma Dili) hard and fast
kesin
unquestionable
kesin
undeniable
kesin
immutable
kesin
matriculation
kesin
affirmative
kesin
unquestioned
kesin
category
kesin
concrete
kesin
unequivocal
kesin
as sure as i'm sitting here
kesin
indisputable
kesin
doubtless
kesin
short and to the point
kesin
spot-on
kesinleştirme
confirmation
Kesin
explicit
kesin
strict

Smoking is strictly prohibited. - Sigara içmek kesinlikle yasaktır.

The importation of rare wild animals to this country is strictly prohibited. - Ender vahşi hayvanların bu ülkeye ithalatı kesinlikle yasaklanmıştır.

kesin
dernier
kesin
implicit
kesin
clear-cut
kesin
express
kesin
indubitable
kesin
safe

You'll be absolutely safe. - Kesinlikle güvende olacaksın.

Tom was perfectly safe. - Tom kesinlikle güvendeydi.

kesin
decisive
kesin
conclusive

The evidence is fairly conclusive. - Kanıtlar oldukça kesin.

kesin
flat

She flatly refused to let him in. - Onun içeri girmesine kesinlikle izin vermedi.

His secretary flatly denied leaking any confidential information. - Onun sekreteri, gizli bilgiyi sızdırmayı kesinlikle reddetti.

kesin
hard-and-fast
kesin
tangible
kesin
unalterable
kesin
crucial
kesin
unerring
kesin
{i} deciding
kesin
direct

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

kesin
secure
kesin
{s} mathematical
kesin
be precise
kesin
definate
kesin
clean cut
kesin
sure as death

It's as sure as death. - Bu, ölüm kadar kesindir.

kesin
definite, certain, definitive, decisive, absolute, accurate, precise, exact, categorical, final; indisputable, incontrovertible
kesin
categorical

I categorically refused. - Kesin bir dille reddettim.

I am categorically opposed to the company declaring bankruptcy. - Ben şirketin iflas ilan etmesine kesin bir biçimde karşıyım.

kesin
cheese it
kesin
decisive, firm (statement)
kesin
downright
kesin
dogmatic
kesin
extreme
kesin
irrevocable
kesin
definite; absolute, categorical; final, irrevocable
kesin
decided

He decided to give up smoking once and for all. - Sigara içmekten kesin olarak vazgeçti.

Tom certainly wouldn't be pleased if Mary decided to go back to work. - Mary işe geri dönmeye karar verse, Tom kesinlikle memnun olmaz.

kesin
{s} square

If you go to Beijing, definitely have a look at Tiananmen Square. - Beijing'e gideceksen, kesinlikle Tiananmen Meydanı'na bir bak.

kesin
terminative
kesin
{s} undoubted

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

kesin
pointblank
kesin
{s} stark
kesin
point blank
kesin
{s} peremptory
kesin
{s} surefire
kesin
{s} ocular
kesin
{s} rigid
kesin
{s} unquestioning
kesin
{s} round

Tom certainly deserves a round of applause. - Tom kesinlikle bir tur alkış hak ediyor.

kesin
{s} scientific
kesin
{s} positive

You look positively haggard. - Sen kesinlikle bitkin görünüyorsun.

I'm absolutely positive that Tom can do that. - Tom'un bunu yapabildiğinden kesinlikle eminim.

kesin
spot on
kesin
clear cut
kesin
clearcut
kesin
{s} outright
kesinleştirme
definition
Türkçe - Türkçe
Kesin bir duruma getirmek
(Osmanlı Dönemi) RAMAZ
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kati, maktu: "Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu, tersine söylemek gelir içimden."- N. Ataç
Kesin
kat'i
Kesin
kati
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kat'î, maktu
kesin
(Osmanlı Dönemi) katî
kesinleştirme
Kesinleştirmek işi