kesinleşmiş

listen to the pronunciation of kesinleşmiş
Türkçe - İngilizce
(Ticaret) conclusive
Pertaining to a conclusion
{a} decisive, convincing, full, strong
sufficient to convince or decide
Belonging to a close or termination; decisive; convincing; putting an end to debate or question; leading to, or involving, a conclusion or decision
{s} convincing; final and deciding
Providing an end to something; decisive
expressing finality with no implication of possible change; "an absolute (or unequivocal) quarantee to respect the nation's authority"; "inability to make a conclusive (or unequivocal) refusal"
Conclusive evidence shows that something is certainly true. Her attorneys claim there is no conclusive evidence that any murders took place Research on the matter is far from conclusive. + conclusively con·clu·sive·ly A new study proved conclusively that smokers die younger than non-smokers. showing that something is definitely true   inconclusive conclusive proof/evidence/findings etc
final and deciding; "the conclusive reason"
final and deciding; "the conclusive reason
forming an end or termination; especially putting an end to doubt or question; "conclusive proof"; "the evidence is conclusive"
forming an end or termination; especially putting an end to doubt or question; "conclusive proof"; "the evidence is conclusive" final and deciding; "the conclusive reason
kesin
{s} exact

I don't know exactly yet. - Henüz kesin olarak bilmiyorum.

Life is not an exact science, it is an art. - Hayat kesin bir bilim değildir, bir sanattır.

kesin
precise

Precisely speaking, I need six hours to at least think straight. Additionally, I need seven hours to be happy. - Kesin olarak konuşursam, sağlıklı düşünmek için en az altı saate ihtiyacım var. Ayrıca mutlu olmak için yedi saate ihtiyacım var.

Above all, logic requires precise definitions. - Her şeyden önce, mantık kesin tanımlar gerektirir.

kesin
certain

You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so. - Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.

He is certainly not without courage. - O, kesinlikle cesaretsiz değildir.

kesin
{s} accurate

He made an accurate report of the incident. - Olayla ilgili kesin bir rapor hazırladı.

The text above contains no accurate facts on the matter. - Yukarıdaki metin konuyla ilgili kesin bilgiler içermiyor.

kesin
{s} final

The decision is not yet final. - Karar henüz kesinleşmiş değil.

The plan is not yet finalized. - Plan henüz kesinleşmiş değil.

kesinleşmiş karar
(Hukuk) final judgement, final decision, final ruling
kesin
absolute

I looked down and had absolutely nothing to say. - Aşağı baktım ve kesinlikle söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.

I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up. - Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.

kesin
definitive

The definitive answer is no. - Kesin cevap hayırdır.

kesin
{s} frozen
kesin
{s} rigorous
kesin
assertive
kesin
firm

Jefferson believed firmly in the value of education. - Jefferson eğitimin değerine kesin olarak inanıyordu.

I'm firmly opposed to this. - Ben buna kesin bir biçimde karşıyım.

kesin
sure

Esperanto is surely an enormous waste of time! - Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!

The weather will be good tonight for sure. - Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.

kesin
definite

Tom should definitely go visit Mary next weekend. - Tom bir sonraki hafta sonu kesinlikle Mary'yi ziyarete gitmeli.

Give me a definite answer. - Bana kesin bir cevap verin.

kesin
{s} declared
kesin
{s} determined
kesin
specific
kesin
irreversible
kesin
sure to

The day is sure to come when your dream will come true. - Hayalinin gerçekleşeceği gün kesin gelecek.

This method is sure to work. - Bu metot kesin çalışacaktır.

kesin
utter
kesin
precision

Precision in measurement is important. - Ölçümde kesinlik önemlidir.

Precision is important in math. - Kesinlik matematikte önemlidir.

kesin
pronounced
kesin
slipt
kesin
pointed
kesin
uncompromising
kesin
unambiguous
kesin
(Argo) in the bag
kesin
incontrovertible
kesin
categorial
kesin
out of question
kesin
for sure

Tom can't say for sure how many times Mary has been to Boston. - Tom Mary'nin kaç kez Boston'da bulunduğunu kesin olarak söyleyemez.

It's great! You'll laugh for sure. - O harika! Kesinlikle güleceksiniz.

kesin
bound

He is bound to pass the test. - O kesinlikle sınavı geçecek.

Such a plan is bound to fail. - Öylesine bir plan kesin başarısız olacaktır.

kesin
clean-cut
kesin
(Kanun) mandatory
kesin
point-blank
kesin
truthful
kesin
(Konuşma Dili) hard and fast
kesin
unquestionable
kesin
undeniable
kesin
immutable
kesin
matriculation
kesin
affirmative
kesin
unquestioned
kesin
category
kesin
concrete
kesin
unequivocal
kesin
as sure as i'm sitting here
kesin
indisputable
kesin
doubtless
kesin
short and to the point
kesin
spot-on
Kesin
explicit
kesin
strict

The importation of rare wild animals to this country is strictly prohibited. - Ender vahşi hayvanların bu ülkeye ithalatı kesinlikle yasaklanmıştır.

Smoking is strictly prohibited. - Sigara içmek kesinlikle yasaktır.

kesin
dernier
kesin
implicit
kesin
clear-cut
kesin
express
kesin
indubitable
kesin
safe

You'll be absolutely safe. - Kesinlikle güvende olacaksın.

Are you absolutely certain we're safe? - Güvende olduğumuzdan kesinlikle emin misin?

kesin
decisive
kesin
conclusive

The evidence is fairly conclusive. - Kanıtlar oldukça kesin.

kesin
flat

His secretary flatly denied leaking any confidential information. - Onun sekreteri, gizli bilgiyi sızdırmayı kesinlikle reddetti.

When your friends begin to flatter you on how young you look, it's a sure sign you're getting old. - Arkadaşların sana ne kadar genç göründüğünle ilgili iltifat etmeye başlarsa, bu yaşlandığına dair kesin bir işarettir.

kesin
hard-and-fast
kesin
tangible
kesin
unalterable
kesin
crucial
kesin
unerring
kesin
{i} deciding
kesin
direct

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

kesin
secure
kesin
{s} mathematical
kesin
be precise
kesin
definate
kesin
clean cut
kesin
sure as death

It's as sure as death. - Bu, ölüm kadar kesindir.

kesin
definite, certain, definitive, decisive, absolute, accurate, precise, exact, categorical, final; indisputable, incontrovertible
kesin
categorical

I am categorically opposed to the company declaring bankruptcy. - Ben şirketin iflas ilan etmesine kesin bir biçimde karşıyım.

I categorically refused. - Kesin bir dille reddettim.

kesin
cheese it
kesin
decisive, firm (statement)
kesin
downright
kesin
dogmatic
kesin
extreme
kesin
irrevocable
kesin
definite; absolute, categorical; final, irrevocable
kesin
decided

The atmosphere in the room was decidedly frosty. - Odadaki atmosfer kesinlikle soğuktu.

He decided to give up smoking once and for all. - Sigara içmekten kesin olarak vazgeçti.

kesin
{s} square

If you go to Beijing, definitely have a look at Tiananmen Square. - Beijing'e gideceksen, kesinlikle Tiananmen Meydanı'na bir bak.

kesin
terminative
kesin
{s} undoubted

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

kesin
pointblank
kesin
{s} stark
kesin
point blank
kesin
{s} peremptory
kesin
{s} surefire
kesin
{s} ocular
kesin
{s} rigid
kesin
{s} unquestioning
kesin
{s} round

Tom certainly deserves a round of applause. - Tom kesinlikle bir tur alkış hak ediyor.

kesin
{s} scientific
kesin
{s} positive

I'm absolutely positive that I can do that. - Bunu yapabileceğimden kesinlikle eminim.

You look positively haggard. - Sen kesinlikle bitkin görünüyorsun.

kesin
spot on
kesin
clear cut
kesin
clearcut
kesin
{s} outright
Türkçe - Türkçe

kesinleşmiş teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kati, maktu: "Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu, tersine söylemek gelir içimden."- N. Ataç
Kesin
kat'i
Kesin
kati
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kat'î, maktu
kesin
(Osmanlı Dönemi) katî
kesinleşmiş