kelepçeli

listen to the pronunciation of kelepçeli
Türkçe - İngilizce
handcuffed

Tom said he wasn't handcuffed. - Tom kelepçeli olmadığını söyledi.

Tom will be handcuffed. - Tom kelepçeli olacak.

{s} restrained with handcuffs; ineffective
past of handcuff
kelepçe
handcuffs

The police officer put handcuffs on the suspect. - Polis, şüpheliyi kelepçeledi.

Tom didn't want Mary to see him in handcuffs. - Tom, Mary'nin onu kelepçeli görmesini istemedi.

kelepçe
{i} handcuff

The police handcuffed Tom and read him his rights. - Polis Tom'u kelepçeledi ve ona haklarını okudu.

They tried to handcuff Tom. - Onlar Tom'u kelepçelemeye çalıştı.

kelepçe
manacle
kelepçe
{i} clamp
kelepçe
cuff

Tom was wearing an orange jumpsuit and his hands were cuffed in front of him. - Tom turuncu bir tulum giyiyordu ve elleri önünde kelepçeliydi.

Sami was searched, cuffed and taken to the police station. - Sami arandı, kelepçelendi ve karakola götürüldü.

kelepçe
bracelet
kelepçe
clip
kelepçe
collar
kelepçe
band
kelepçe
clips
kelepçe
strap
kelepçe
cleat
kelepçe
darbies
kelepçe
bracelets
kelepçe
wristlet
kelepçe
bracket
kelepçe
handcuffs, manacle; pipe clip, clamp, shackle
kelepçe
nippers
kelepçe
shackle
kelepçe
pipe collar
kelepçe
manacles
kelepçe
(Nükleer Bilimler) yoke
kelepçe
(Nükleer Bilimler) sway bracer
Türkçe - Türkçe
Bileklerine kelepçe takılmış olan
Kelepçesi olan
KELEPÇE
(Osmanlı Dönemi) Bak: Kelebçe
Kelepçe
bilezik
Kelepçe
(Osmanlı Dönemi) MIKTARE
kelepçe
şeyleri bir yere bağlı tutmak için kullanılan halka veya kelebek
kelepçe
Kablo, boru vb. şeyleri bir yere bağlı tutmak için kullanılan halka veya kelebek
kelepçe
iplik sarmakla, çile yapmakla kullanılan tahta araç
kelepçe
Tutukluların kaçmasını önlemek için bileklerine takılan, bir zincirle tutturulmuş demir halka: "Kafile, kelepçe, zincir ve pranga sesleri ile meydanı geçti."- F. R. Atay
kelepçe
Kablo, boru vb
kelepçe
Tutukluların kaçmasını önlemek için bileklerine takılan, bir zincirle tutturulmuş demir halka
kelepçeli