Tom was anxious all the time.
- Tom her zaman kaygılıydı.
He was very anxious on the eve of the exam.
- O, sınav arifesinde çok kaygılıydı.
First of all, I'm very worried about my daughter's health.
- İlk önce ben kızımın sağlığı hakkında çok kaygılıyım.
You look really worried.
- Gerçekten kaygılı görünüyorsun.
Tom is concerned for his safety.
- Tom kendi güvenliği için kaygılıdır.
Everyone is concerned and worried.
- Herkes kaygılı ve endişeli.
I found his pretentious demeanor quite disconcerting.
- Onun iddialı tavrını oldukça kaygılı buldum.
I'm nervous and excited.
- Ben kaygılı ve heyecanlıyım.
Tom didn't seem preoccupied.
- Tom kaygılı görünmüyordu.
You seem preoccupied.
- Kaygılı görünüyorsun.
Tom told Mary to stop worrying.
- Tom Mary'ye kaygılanmayı durdurmasını söyledi.
It may not appeal to some, but I prefer to remain a salaried man; I don't have to worry so much about making both ends meet.
- Bazı insanların ilgisini çekmeyebilir fakat maaşlı bir adam kalmayı tercih ediyorum; Geçinmek için çok fazla kaygılanmak zorunda değilim.
The bliss was often interrupted by anxiety.
- Mutluluk sık sık kaygı ile kesildi.
Anxiety about immigration is one of the reasons why Great Britain voted to leave the European Union.
- Göç ile ilgili kaygı Büyük Britanya'nın Avrupa birliğinden ayrılmak için oy verme nedenlerinden biridir.
Tom was happy and carefree.
- Tom mutlu ve kaygısızdı.
He is free from care.
- Onun hiçbir kaygısı yok.
I must admit, I have some misgivings about your plan.
- İtiraf etmeliyim, senin planın hakkında bazı kaygılarım var,
I've been concerned about you.
- Senin için kaygılandım.
The biggest concern is cost.
- En büyük kaygı ücret.
It is preoccupation with possession, more than anything else, that prevents men from living freely and nobly.
- Bu, başka her şeyden daha fazla, insanların özgürce ve mertçe yaşamasını engelleyen mülk ile ilgili kaygıdır.