karsız

listen to the pronunciation of karsız
Türkçe - İngilizce
gainless
unremunerative
unprofitable
profitless
profitless, unprofitable
fruitless
fruitless
uneconomic
kar
{i} snow

Look at that mountain which is covered with snow. - Karlarla örtülü şu dağa bak.

It will probably snow tomorrow. - Yarın muhtemelen kar yağacak.

kâr
profit

He has done this for profit. - O, kar etmek için bunu yaptı.

Tom had a share in the profits. - Tom'un kar payı vardı.

kârsız olma
unproductiveness
kâr
{i} catch

My wife catches colds easily. - Karım çok çabuk soğuk kapar.

My wife is liable to catch a cold. - Karım üşütmeye eğilimli.

kâr
benefit

It will be to our mutual benefit to carry out the plan. - Bu planı gerçekleştirmek karşılıklı olarak yararımıza olacaktır.

kar
(Ticaret) income

The government decided to impose a special tax on very high incomes. - Hükümet, çok yüksek gelirlere özel bir vergi uygulamaya karar verdi.

kâr
capital

Karakorum is the early capital city of Mongolia. - Karakurum, Moğolistan'ın ilk başkentidir.

He advocated State Capitalism over Market Capitalism. - O, Pazar Kapitalizmine karşı Devlet Kapitalizmini savundu.

kâr
{i} return

I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile. - Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.

In return for helping you with your studies, I'd like to ask a small favor of you. - Çalışmalarınızda size yardım karşılığında, ben sizden küçük bir iyilik rica ediyorum.

kâr
gain

They tried very hard to gain an advantage over one another. - Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar.

Perry decided to gain information from Drake. - Perry Drake'den bilgi almaya karar verdi.

kar
(Hukuk) benefit, earnings, profit, benefit
kar
(Bilgisayar) mix

You cannot mix oil and water. - Yağ ve suyu karıştıramazsın.

Air is a mixture of various gases. - Hava, çeşitli gazların bir karışımıdır.

kar
(Ticaret) yield

You must not yield to temptation. - Günaha karşı boyun eğmemelisin.

He finally yielded to the request of his wife and bought a house. - O sonunda karısının isteğine boyun eğdi ve bir ev satın aldı.

kar
flake
kar
returns
kar
(Ticaret) margin

This company uses cheap labor to increase its profit margins. - Şirket kâr payını arttırmak için ucuz iş gücü kullanıyor.

This car dealership has very thin profit margins. - Bu araba bayiliğinin çok ince kar marjları var.

kar
boot

Tom kicked the snow off his boots. - Tom karı tekmeleyerek botundan düşürdü.

Tom's boots sank deep into the snow. - Tom'un botları karın derinliklerine battı.

kar
{i} yielding
kâr
take

His wife now had to take care of his grandfather, not to mention their two children. - İki çocuğu şöyle dursun, karısı şimdi onun büyük babasına bakmak zorundaydı.

Lucy's mother told her to take care of her younger sister. - Lucy'nin annesi, ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.

kâr
takings
kâr
account

The game was delayed on account of snow. - Maç kar nedeniyle ertelendi.

Our train was delayed on account of the heavy snow. - Bizim tren yoğun kar nedeniyle ertelendi.

kar
profit making
kar
a profit
kâr
revenue
kâr
benefit. gain. profit
kâr
avails
kâr
pay dirt
kâr
avail

The bus service won't be available until the snow has melted. - Kar eriyinceye kadar otobüs servisi mevcut olmayacak.

This bacteria is resistant to every available antibiotic. - Bu bakteri mevcut tüm antibiyotiklere karşı dirençli.

kâr
gainings
kâr
fruit

My daughter likes summer fruits, such as cherries, watermelons and peaches. - Kızım kiraz, karpuz ve şeftali gibi yaz meyvelerini seviyor.

kâr
melon

Mary likes watermelons more than melons. - Mary karpuzları kavunlardan daha fazla sever.

My sister likes melons and so do I. - Kız kardeşim kavun sever ve ben de.

kâr
profit, gain, takings; benefit
kâr
increment
İngilizce - İngilizce
Türkçe - Türkçe
Kârı olmayan, kazançsız
kâr
(Osmanlı Dönemi) kazanç
KAR
(Osmanlı Dönemi) (C.: Kur-Kirân) Zift, kara boya
KAR
(Osmanlı Dönemi) Deve. Dağ keçisi
KAR
(Osmanlı Dönemi) Küçük tepe
KAR
(Osmanlı Dönemi) Kara büyük ta
KAR
(Osmanlı Dönemi) Ses çıkmasın diye ayağın kenarıyla yürümek
KAR
(Osmanlı Dönemi) Kara taşlı yer
Kar
(Osmanlı Dönemi) DAHK
Kar
(Osmanlı Dönemi) ZALM
KÂR
(Osmanlı Dönemi) f. (Kelimeye bir ek olup, isimleri sıfat yapar) Eden, edici, yapan mânâlarına gelir ve li, lı, cı, ci gibi eklerin de karşılığıdır. İtaat-kâr, hilekâr, isyan-kâr, hamur-kâr, kanaatkâr...gibi
Kâr
(Osmanlı Dönemi) DE'B
kar
Kapıyı çalma
kar
Eskiden Dicle ve Fırat ırmaklarında kullanılan yelkenli bir tekne
kar
Yarar, menfaat, fayda
kar
Doktorun muayene etmek istediği yere parmağıyla vurması
kar
Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı: "Kıştı, yerler iki karış kar tutmuştu."- T. Buğra
kar
Orhan Pamuk'un bir romanı
kar
Klasik Türk müziğinde sözlü yapıt formu
karsız