karşısında

listen to the pronunciation of karşısında
Türkçe - İngilizce
across

The bookstore across from the station is very large. - İstasyonun karşısındaki kitabevi çok büyük.

There's a hotel across the street. - Sokağın karşısında bir otel var.

over against
in front of

You're always in front of the TV. - Her zaman TV'nin karşısındasın.

She spaced out in front of the TV. - Televizyonun karşısında daldı.

(Hukuk) vis-a-vis
against

The European currencies have weakened against the dollar. - Avrupa para birimleri dolar karşısında zayıfladı.

The yen is still low against the dollar. - Yen dolar karşısında hâlâ düşük.

before

He recoiled before his master's anger. - O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.

opposite

Their house is just opposite the bus stop. - Onların evi otobüs durağının tam karşısında.

Whose house is opposite to yours? - Kimin evi seninkinin karşısında?

be, opposite, across; in the face of
in the face of

He flew in the face of Jishuku. - Jishuku'nun karşısında uçtu.

He became brave in the face of danger. - Tehlike karşısında cesurlaştı.

on the face of
in relation to
in face
opposing
con

There's a convenience store diagonally across the street. - Caddenin çaprazlama karşısında bir mahalle bakkalı var.

He was confused by the abrupt question. - Beklenmedik soru karşısında kafası karışmıştı.

karşı
{e} against

Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her. - Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.

You should save some money against a rainy day. - Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.

karşı
{e} versus

The exchange rate of the dollar versus the euro has declined. - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.

karşısında yılmamak
stand up to
karşısında kalmak
To stay in front
karşısında olmak
Side against
karşısında durmak
stare smb. in the face
karşısında olmak
to oppose
karşısında olmak
be faced with
kanun karşısında
before the law
kamera veya objektif karşısında rahatsızlık duyan
camera shy
karşı
{s} opponent

Lincoln welcomed his old political opponent. - Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.

The candidate made wild accusations against his opponent. - Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.

karşı
{s} contrary

There is no evidence to the contrary. - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.

karşı
opposite; against; contrary; discordant; facing; toward, towards, to opposite side
karşı
opposite

They live in the house opposite to ours. - Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.

Their house is just opposite the bus stop. - Onların evi otobüs durağının tam karşısında.

karşı
counter

They didn't accept the counterproposal. - Onlar karşı teklifi kabul etmediler.

There was no counterevidence. - Hiçbir karşı delil yoktu.

karşı
{e} towards

They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy. - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

karşı
before

He recoiled before his master's anger. - O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.

Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town. - Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.

bu durum karşısında
with this
bu durum karşısında
under the circumstances
bu durum karşısında
under these circumstances
karşı
{e} to
karşı
in spite of the fact that
karşı
(Bilgisayar) disagree

John Rutledge disagreed strongly. - John Rutledge şiddetle karşı çıktı.

You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual. - Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.

karşı
(Biyokimya) trans

Compare your translation with the one on the blackboard. - Çevirini tahtada olanla karşılaştır.

Compare the translation with the original. - Çeviriyi orijinali ile karşılaştırın.

karşı
(Bilgisayar) remote
karşı
in contrast

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

karşı
adverse
karşı
averse
karşı
derogative
karşı
to counter
karşı
opposed to

He's opposed to racial discrimination. - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.

Tom is opposed to the plan. - Tom plana karşı çıkıyor.

karşı
agains

If God is with us, then who can be against us? - Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?

You should save some money against a rainy day. - Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.

Karşı
(Tıp) ante
enflasyon karşısında para arzını azaltma
deflation
haksızlık karşısında öfkelenme
indignation
karşı
anti

Anti-Chinese sentiment is on the rise in Myanmar. - Myanmar'da Çin karşıtı düşünceler artıyor.

The anti-smoking law is just, in my opinion. - Bence, sigara karşıtı yasa makul.

karşı
toward, to, for
karşı
against, as a cure for, as a countermeasure to
karşı
against, contrary to
karşı
con

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work. - Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.

karşı
toward

They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever. - Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.

My attitude towards him changed. - Ona karşı tavrım değişti.

karşı
discordant
karşı
athwart
karşı
contra

Never contradict your elders. - Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.

The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries. - ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.

karşı
gainst
karşı
facing, in the direction of, toward
karşı
for

Do not forget to meet me at the station. - Beni istasyonda karşılamayı unutma.

When meeting a person for the first time, keep the conversation light. - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.

karşı
counter-, anti-
karşı
opposing

Environmentalists are opposing the Keystone XL pipeline. - Çevreciler, Keystone XL boru hattına karşı çıkıyorlar.

I am willing to go on record as opposing nuclear tests. - Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.

karşı
facing

Tom is facing financial problems. - Tom mali sorunlarla karşı karşıya.

Tom is facing a challenge. - Tom bir meydan okuma ile karşı karşıya.

karşı
opposed

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

He's opposed to racial discrimination. - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.

karşı
repugnant
karşı
facing, opposite
karşı
derogate
karşı
with

My car looks shabby in comparison with his new one. - Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

sokağın karşısında
It's right across the street
tamamen karşısında
dead set against
tamamen karşısında
dead against
tamamen karşısında
directly opposed
tehlike karşısında
in the face of danger
tehlike karşısında dinini inkâr eden kimse
confessor
yolun karşısında
across the street
zorluk karşısında
under difficulties
zurnacının karşısında limon yemek
to try mischievously to prevent someone from doing something
Türkçe - Türkçe

karşısında teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik."- R. H. Karay. Ön, kat, huzur: "İkisi birden müdürün karşısına çıkarlar."- Y. Z. Ortaç
Karşı
alın
karşı
Bulunan yere göre önde, ileride olan
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi
karşı
Karşılık olarak, mukabil: "Bir ölüm haberine karşı ben, içimde bin ezinti, bin çöküntü duydum."- A. Ş. Hisar. İçin, hakkında: "Edebiyata karşı ilk alaka sizde nasıl ve ne zaman başladı?"- S. F. Abasıyanık. -e doğru: "Bir sabaha karşı yine çakal sesleriyle uyanmıştım."- S. F. Abasıyanık
karşı
Karşıt, zıt, muhalif
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı
karşı
Doğru, sularında
karşı
İçin, hakkında
karşı
Yüzünü bir şeye doğru çevirerek
karşı
Ön, kat, huzur
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi: "Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor."- H. E. Adıvar
karşı
Karşılık olarak, mukabil
karşısında