The accident threw traffic into great confusion.
- Kaza, trafiği büyük bir karışıklık içine soktu.
The news created a lot of confusion.
- Haber büyük karışıklık yarattı.
Tom certainly came out of that mess smelling like a rose.
- Tom o karışıklıktan bir gül gibi kokarak çıktı.
Who's taking responsibility for this mess?
- Bu karışıklık için kim sorumluluk alıyor?
Disorder prevails in the street.
- Sokakta karışıklık hüküm sürüyor.
He's here trying to stir up trouble.
- O, burada karışıklık çıkarmaya çalışıyor.
He's here trying to stir up trouble.
- O, burada karışıklık çıkarmaya çalışıyor.
There might've been a mix-up.
- Bir karışıklık olmuş olabilir.
After all the merrymaking, the apartment was in great disarray.
- Tüm eğlenceden sonra daire büyük bir karışıklık içindeydi.