I can attest to everything she just said.
- Onun şimdi söylediği her şeyi kanıtlayabilirim.
I will attest that I did not hear that.
- Bunu duymadığımı kanıtlayacağım.
The rumor proved to be an absolute lie.
- Söylentinin kesin bir yalan olduğunu kanıtlandı.
Prove that P is a poset.
- P'nin Poşet olduğunu kanıtlayın.
Prosecutors in court have to substantiate their claims in order to prove a suspect is guilty.
- Bir şüphelinin suçlu olduğunu ispatlamak için mahkemedeki savcılar iddialarını kanıtlamak zorundadır.
It is difficult to prove that ghosts exist.
- Hayaletlerin var olduğunu kanıtlamak zordur.
The evidence convinced us of his innocence.
- Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.
These dirty clothes could be a new piece of evidence to prove his innocence.
- Bu kirli giysiler onun suçsuzluğunu kanıtlayacak yeni bir kanıt parçası olabilirdi.
What proof do you have that Tom was the one who stole your mother's necklace?
- Senin annenin kolyesini çalanın Tom olduğuna dair hangi kanıtın var?
We have specific proof of your innocence.
- Bizim masumiyetinle ilgili belirli bir kanıtımız var.
He presented an argument for the war.
- Savaş için bir kanıt sundu.
We have new evidence to prove Tom's innocence.
- Tom'un masumiyetini kanıtlamak için yeni delilimiz var.
I still think it's unlikely that we'll find any evidence to prove Tom's guilt.
- Tom'un suçsuzluğunu kanıtlamak için herhangi bir kanıt bulmamızın hala olası olmadığını düşünüyorum.
Fermat's Last Theorem was finally proven by English mathematician Andrew Wiles in 1994.
- Fermat'ın Son Teoremi, nihayet 1994 yılında İngiliz matematikçi Andrew Vaylzom tarafından kanıtlandı.
Now, we show how this lemma can be used to prove our main theorem.
- Şimdi, bu yardımcı önermenin nasıl ana önermemizi kanıtlamak için kullanılabileceğini gösteriyoruz.
I will attest that I did not hear that.
- Bunu duymadığımı kanıtlayacağım.
I can attest to everything she just said.
- Onun şimdi söylediği her şeyi kanıtlayabilirim.
Prosecutors in court have to substantiate their claims in order to prove a suspect is guilty.
- Bir şüphelinin suçlu olduğunu ispatlamak için mahkemedeki savcılar iddialarını kanıtlamak zorundadır.
The police have uncovered new evidence related to the case.
- Polis davayla ilgili yeni kanıtlar ortaya çıkarmıştır.
We don't have to prove anything to Tom.
- Tom'a hiçbir şey kanıtlamak zorunda değiliz.
I had to prove to Tom that I could do it.
- Onu yapabileceğimi Tom'a kanıtlamak zorundaydın.
Now, we show how this lemma can be used to prove our main theorem.
- Şimdi, bu yardımcı önermenin nasıl ana önermemizi kanıtlamak için kullanılabileceğini gösteriyoruz.