Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
There is a castle in the background of the picture.
- Resmin arka planında bir kale var.
I think Malbork castle is wonderful.
- Sanırım Malbork kalesi harika.
The soldiers soon overran the fortress.
- Askerler kısa sürede kaleyi istila ettiler.
You can still see the remains of the fortress there.
- Orada kalenin kalıntılarını hâlâ görebilirsin.
Is it hard being a goalie?
- Bir kaleci olmak zor mu?
Tom kicked the ball into the goal.
- Tom topu kaleye tekmeledi.
The enemy occupied the fort.
- Düşman, kaleyi işgal etti.
They built the walls of the fortress without using cement at all.
- Hiç çimento kullanmadan kalenin duvarlarını inşa ettiler.
Thanks to Facebook, stalking is no longer the bastion of a few devoted enthusiasts, but a highly automated task convenient enough even for the busy housewife.
- Facebook sayesinde, sinsice izlemek artık birkaç özverili hayranın kalesi değildir ama yoğun ev kadını için bile oldukça uygun bir yüksek otomasyonlu görevdir.
That village is the enemy's last stronghold.
- O köy düşmanın son kalesidir.
The first time Tom brought Mary home, his mother said, This one's a keeper.
- Tom ilk kez Mary'yi eve getirdiğinde onun annesi bu bir kaleci. dedi.
Tom's home looks like a castle.
- Tom'un evi bir kale gibi görünüyor.
Tom always keeps a pencil behind his ear.
- Tom her zaman kulağının arkasında bir kalem tutar.
The boy liked to keep his pencils sharp.
- Çocuk kalemlerini keskin tutmayı severdi.
The picture of the tower was out of focus.
- Kalenin resminin odak ayarı bozuktu.
... But the reality is that no amount of kale can counter ...
... I mean, I love kale. ...