kadın teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- woman
She is a selfish woman.
- O bencil bir kadındır.
Where did you see the woman?
- Kadını nerede gördün?
- female
Do you prefer a male or female doctor?
- Erkek mi yoksa kadın bir doktoru mu tercih edersiniz?
He wanted female companionship.
- O kadın arkadaşlık istedi.
- broad
- petticoat
- lady
That poor lady is disabled.
- Şu zavallı kadın engelli.
The lady dressed in white is a famous actress.
- Beyaz elbiseli kadın, ünlü bir aktristir.
- dame
- hen
I was looking at a pretty hen.
- Ben güzel bir kadına bakıyordum.
- lady's
The lady's wish is my command.
- Kadının isteği benim emrimdir.
- good at housekeeping
- she
She is a selfish woman.
- O bencil bir kadındır.
She walked with her head down like an old woman.
- O, yaşlı bir kadın gibi başını eğip yürüdü.
- feme
- gyno
- distaff
- gynous
- Jane
- prov. a title used after the names of older women
- woman; married woman; lady; servant; female
- (Konuşma Dili) cleaning woman; maid
- woman who has lost her virginity
- women
Women didn't care for him.
- Kadınlar ondan hoşlanmadılar.
The women really gave it their utmost.
- Kadınlar gerçekten ellerinden geleni yaptılar.
- girl
Women and girls would cross over the street rather than meet him.
- Kadınlar ve kızlar onunla karşılaşmaktansa caddeyi geçmeyi tercih ederler.
The girl has grown into a slender woman.
- Kız ince belli bir kadın haline geldi.
- married woman
Tom found out that Mary was a married woman.
- Tom, Mary'nin evli bir kadın olduğunu öğrendi.
Tom continued his relationship with that married woman.
- Tom bu evli kadınla birlikte olmayı sürdürdü.
- eve
Tom falls in love with every woman he meets.
- Tom tanıştığı her kadına âşık olur.
Mary is one of the most beautiful women I've ever met.
- Mary, şimdiye kadar tanıştığım en güzel kadınlarından biridir.
- wife
He left his wife and shacked up with a woman half her age.
- O, karısını terk etti ve yarı yaşında bir kadınla aşk hayatı yaşıyor.
Wait till the guys at work hear that your wife left you for another woman.
- İş yerindeki adamların karının seni başka bir kadın için terk ettiğini duyuncaya kadar bekle.
- bird
- skirt
At mosques, scarves, skirts and cardigans are offered for women to wear.
- Camilerde kadınlar için örtü, etek ve hırka bulunur.
- femme
Mary is a femme fatale.
- Mary bir baştan çıkaran kadın.
- moll
- the woman
- (Argo) pussy
- womenfolk
- womankind
- drag
- ma
- kadın öğretmen
- mistress
- kadınlar
- women
The women really gave it their utmost.
- Kadınlar gerçekten ellerinden geleni yaptılar.
Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering.
- Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.
- büyücü kadın
- witch
- evli kadın
- married woman
Tom continued his relationship with that married woman.
- Tom bu evli kadınla birlikte olmayı sürdürdü.
- zina yapan kadın
- adulteress
- kadın kahraman
- heroine
They have played heroines.
- Onlar kadın kahramanları oynadılar.
- kadın oyuncu
- actress
The actress looks younger than she really is.
- Kadın oyuncu, olduğundan daha genç gözüküyor.
She won an Oscar nomination for best supporting actress.
- O, en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında Oscar adaylığını kazandı.
- kadın polis
- policewoman
The policewoman directed traffic.
- Kadın polis trafiği yönetti.
- kadın doktoru
- gynecologist
- kadın doğumcu
- gynecologist
- kadın hastalıkları uzmanı
- gynecologist
- kadın cinsel organı
- snatch
- kadın doğum uzmanı
- Obstetrician
- kadın iş önlüğü
- women smock
- kadın kadına
- women to women
- kadın kolları
- Women representation, women's representation
- kadın köle
- female slave
- kadın külotu
- Panties
- kadın memesi
- women's breasts
- kadın tuzluğu
- berberis vulgaris
- kadın şarkıcılar
- female singers
- kadın aklı
- woman's reason
- kadın astronot
- spacewoman
- kadın avcı
- Diana
- kadın avcı
- huntress
- kadın avcısı
- lady killer
- kadın avcısı
- lady-killer, wolf
- kadın avcısı
- wolf, womanizer, lady-killer
- kadın avcısı
- womanizer
- kadın avcısı
- masher
- kadın ağızlı garrulous and gossipy
- (man)
- kadın baron
- baroness
- kadın bağı
- sanitary towel
- kadın bağı
- sanitary napkin
- kadın başkan
- chairwoman
- kadın berberi
- hairdresser
- kadın berberi
- coiffeur
- kadın biletçi
- conductress
- kadın binici giysisi
- riding habit
- kadın biçimindeki kukla dövülerek oynanan oyun
- aunt sally
- kadın cinsel organı
- cunt [sl.]
- kadın cinsel organı
- pussy [sl.]
- kadın cinsel organı
- quim [sl.]
- kadın cinsel organı
- pudenda
- kadın cinsi
- womankind
- kadın diktatör
- dictatress
- kadın direktör
- directress
- kadın diyakoz
- deaconess
- kadın doktoru
- gynaecologist
- kadın doktoru
- gynaecologist [Brit.]
- kadın doğumcu
- gynaecologist [Brit.]
- kadın düşkünü
- 1. skirt-chaser, womanizer. 2. skirt-chasing, womanizing
- kadın düşmanı
- woman hater, misogynist
- kadın düşmanı
- misogynist
She's married to a misogynist.
- O bir kadın düşmanıyla evli.
- kadın efendi
- a wife of the sultan
- kadın elbiseli erkeğin yaptığı şov
- drag show
- kadın elbiseli eşcinsel
- drag queen
- kadın elbisesi
- (eşcinsel erkeğin giydiği) drag
- kadın elbisesi
- chemise dress
- kadın eyeri
- sidesaddle
- kadın gardiyan
- wardress
- kadın geceliği
- camisole
- kadın gibi
- womanlike
- kadın gibi
- feminine
- kadın gibi ağlatmak
- unman
- kadın gibi olma
- womanliness
- kadın giyim mağazası sahibi
- modiste
- kadın giyimi
- ladies' dress materials
- kadın hakimiyeti
- petticoat government
- kadın hakları
- women's rights
- kadın hastalıkları
- gynaecological diseases
- kadın hastalıkları
- gynecological diseases
- kadın hastalıkları bilim dalı
- gynecology
- kadın hastalıkları bilim dalı
- gynaecology [Brit.]
- kadın hastalıkları tedavisi
- gyniatrics
- kadın hastalığı
- gynecopathy
- kadın hastalığı
- gynaecopathy [Brit.]
- kadın havacı
- airwoman
- kadın iç gömleği
- shift
- kadın iç gömleği
- camisole
- kadın iç gömleği
- lingerie
- kadın iç çamaşırı
- lingerie
- kadın işi
- distaff
- kadın işçi
- workwoman
- kadın işçi
- woman worker
- kadın kadıncık quiet, domestic sort of
- (woman)
- kadın komedyen
- comedienne
- kadın koruyucu
- protectress
- kadın kuaförü
- hairdresser
- kadın kurucu
- foundress
- kadın kısmı
- (aile) distaff side
- kadın kısmı
- womankind, women
- kadın mantığı
- woman's reason
- kadın masajcı
- masseuse
- kadın mayosu
- swimming costume
- kadın milleti
- (kötü) female persuasion
- kadın milleti
- womankind, women, womenfolk
- kadın milleti
- womenfolk
- kadın milleti
- fair sex
- kadın milleti
- femininity
- kadın milleti
- (Konuşma Dili) womankind, women
- kadın milleti
- womankind
- kadın mirasçı
- inheritress
- kadın mirasçı
- inheritrix
- kadın nine
- 1. grandmother. 2. old woman
- kadın olmak
- to lose one's virginity, to be a woman
- kadın olmak
- 1. to lose one's virginity. 2. to be a good housewife
- kadın orkestra şefi
- conductress
- kadın palyaço
- Pierrette
- kadın papaz yardımcısı
- deaconess
- kadın peygamber
- sibyl
- kadın peşinde koşmak
- womanize
- kadın peşinde koşmak
- to run after women, to womanize, to cruise
- kadın peşinden koşan erkek
- philanderer
- kadın satıcısı
- procurer
- kadın satıcısı
- fancy man
- kadın satıcısı
- ponce
- kadın satıcısı
- pimp
- kadın satıcısı kadın
- procuress
- kadın savaşçı
- virago
- kadın savaşçı
- Amazon
- kadın terzi
- sempstress
- kadın terzi
- tailoress
- kadın terziliği
- dressmaking
- kadın terzisi
- dressmaker
- kadın ticareti
- white slave trade
- kadın tüccarı
- pimp
- kadın vasi
- administratrix
- kadın vekil
- administratrix
- kadın yazar
- authoress
- kadın yönetici
- matron
- kadın yönetici
- manageress
- kadın çamaşırı
- lingerie
- kadın çantası
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: sıracagiller,aslanağzıgiller) [syn.: kadın çantası, terlikotu, marmuza, çanta çiçeği, çarık otu] florist's slipperwort
- kadın çantası
- reticule
- kadın çantası
- (büyük) tote bag
- kadın çoban
- shepherdess
- kadın öğretmen
- preceptress
- kadın üyeler
- womankind
- kadın üyeler
- womenfolk
- kadın şair
- poetess
Do you know any poetesses?
- Herhangi bir kadın şair tanıyor musun?
He awarded the poetess.
- O, kadın şairi ödüllendirdi.
- kadın şapkacılığı
- millinery
- kadın şapkacısı
- milliner
- kadın şapkaları
- millinery
- kadın şarkıcı
- songstress
- kadın şeklindeki taş sütun
- caryatid
- kadınların seçme hakkını savunan kadın
- suffragette
- kabile reisi kadın
- matriarch
- kabin görevlisi (kadın)
- stewardess
- kalın sesli kadın sanatçı
- contralto
- kanun yapan kadın
- legislatrix
- kanun yapan kadın
- legislatress
- kapıcı kadın
- portress
- kâhin kadın
- sibyl
- kâhya kadın formerly
- 1. chief female servant in a harem. 2. housekeeper. (başına)
- dul kadın
- widow
The widow was dressed in black.
- Dul kadın siyah giyinmişti.
Tom married John's widow.
- Tom John'un dul kadını ile evlendi.
- esmer kadın
- brunette
- basit kadın
- slag
- dedikoducu kadın
- cat
- falcı kadın
- fortune teller
Mary is a fortune teller.
- Mary bir falcı kadın.
- güzel kadın
- goddess
- kinci kadın
- cat
- yaşlı kadın
- crone
- çekici kadın
- killer
- şirret kadın
- shrew
- kadınlar
- ladies
He always has luck with the ladies.
- Kadınlarla şansı hep yaver gider.
Where is the ladies' room? I want to wash my hands.
- Kadınlar tuvaleti nerede? Ellerimi yıkamak istiyorum.
- çekici kadın
- cookie
- akraba kadın
- kinswoman
- evli kadın
- senora
- fidan boylu (kadın)
- willowy
- gecelik kadın giysisi
- nightgown
- genelev işleten kadın
- madam
- genç kadın
- judy
- güzel kadın
- beauty
Mrs. Smith was a famous beauty.
- Bayan Smith ünlü bir güzel kadındı.
- kibar kadın
- dame
- okul yöneticisi kadın
- matron
- sevimsiz kadın
- (Argo) dog
- siyah kadın
- black woman
- soylu kadın
- baroness
- zenci kadın
- African American female
- zenci kadın
- African American woman
- zenci kadın
- black woman
- çekici kadın
- witch
- çirkin kadın
- (Argo) dog
- kadınlar
- the fair sex
- kadınlar
- womankind