kadın(sı)lık teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- (Sosyoloji, Toplumbilim) femininity
- The sum of all attributes that convey (or are perceived to convey) womanhood
- s bháva, indriya
- The quality or nature of the female sex; womanliness
- the trait of behaving in ways considered typical for women
- pertains to societies in which social gender roles overlap
- A woman's femininity is the fact that she is a woman. the drudgery behind the ideology of motherhood and femininity. masculinity
- {i} quality of the female sex; effeminacy; women
- Femininity means the qualities that are considered to be typical of women. this courageous German tennis star's unique blend of strength and femininity. masculinity. qualities that are considered to be typical of women, especially qualities that are gentle, delicate, and pretty masculinity
- The female form
- A situation in which the dominant values in society are caring for others and quality of life
- kadın
- woman
Iran balks at release of American woman.
- İran, Amerikalı kadının serbest bırakılmasını engelliyor.
She is a selfish woman.
- O bencil bir kadındır.
- kadın öğretmen
- mistress
- kadın
- female
The qipao is a classic female garment that originated in 17th century China.
- Qipao 17.yüzyıl Çin'inde yaratılmış klasik kadın giysisidir.
He wanted female companionship.
- O kadın arkadaşlık istedi.
- büyücü kadın
- witch
- evli kadın
- married woman
Tom continued his relationship with that married woman.
- Tom bu evli kadınla birlikte olmayı sürdürdü.
- zina yapan kadın
- adulteress
- kadın kahraman
- heroine
They have played heroines.
- Onlar kadın kahramanları oynadılar.
- kadın oyuncu
- actress
Tom fell in love with a young actress.
- Tom genç bir kadın oyuncuya aşık oldu.
She won an Oscar nomination for best supporting actress.
- O, en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında Oscar adaylığını kazandı.
- kadın polis
- policewoman
The policewoman directed traffic.
- Kadın polis trafiği yönetti.
- kadın
- broad
- kadın doktoru
- gynecologist
- kadın doğumcu
- gynecologist
- kadın hastalıkları uzmanı
- gynecologist
- kadın cinsel organı
- snatch
- kadın
- petticoat
- kadın doğum uzmanı
- Obstetrician
- kadın iş önlüğü
- women smock
- kadın kadına
- women to women
- kadın kolları
- Women representation, women's representation
- kadın köle
- female slave
- kadın külotu
- Panties
- kadın memesi
- women's breasts
- kadın tuzluğu
- berberis vulgaris
- kadın şarkıcılar
- female singers
- kabile reisi kadın
- matriarch
- kabin görevlisi (kadın)
- stewardess
- kadın
- feme
- kadın
- gyno
- kadın
- distaff
- kadın
- she
She shot a warm smile at the old lady.
- O, yaşlı kadına sıcak bir gülümseme fırlattı.
She walked with her head down like an old woman.
- O, yaşlı bir kadın gibi başını eğip yürüdü.
- kadın
- gynous
- kadın
- lady
That poor lady is disabled.
- Şu zavallı kadın engelli.
The thief disguised himself as an old lady.
- Hırsız yaşlı bir kadın olarak kendini gizledi.
- kadın
- dame
- kadın
- good at housekeeping
- kadın
- woman; married woman; lady; servant; female
- kadın
- prov. a title used after the names of older women
- kadın
- Jane
- kadın
- lady's
The lady's wish is my command.
- Kadının isteği benim emrimdir.
- kadın
- woman who has lost her virginity
- kadın
- hen
I was looking at a pretty hen.
- Ben güzel bir kadına bakıyordum.
- kadın
- (Konuşma Dili) cleaning woman; maid
- kadın aklı
- woman's reason
- kadın astronot
- spacewoman
- kadın avcı
- huntress
- kadın avcı
- Diana
- kadın avcısı
- lady killer
- kadın avcısı
- lady-killer, wolf
- kadın avcısı
- masher
- kadın avcısı
- wolf, womanizer, lady-killer
- kadın avcısı
- womanizer
- kadın ağızlı garrulous and gossipy
- (man)
- kadın baron
- baroness
- kadın bağı
- sanitary towel
- kadın bağı
- sanitary napkin
- kadın başkan
- chairwoman
- kadın berberi
- hairdresser
- kadın berberi
- coiffeur
- kadın biletçi
- conductress
- kadın binici giysisi
- riding habit
- kadın biçimindeki kukla dövülerek oynanan oyun
- aunt sally
- kadın cinsel organı
- cunt [sl.]
- kadın cinsel organı
- pussy [sl.]
- kadın cinsel organı
- quim [sl.]
- kadın cinsel organı
- pudenda
- kadın cinsi
- womankind
- kadın diktatör
- dictatress
- kadın direktör
- directress
- kadın diyakoz
- deaconess
- kadın doktoru
- gynaecologist
- kadın doktoru
- gynaecologist [Brit.]
- kadın doğumcu
- gynaecologist [Brit.]
- kadın düşkünü
- 1. skirt-chaser, womanizer. 2. skirt-chasing, womanizing
- kadın düşmanı
- misogynist
She's married to a misogynist.
- O bir kadın düşmanıyla evli.
- kadın düşmanı
- woman hater, misogynist
- kadın efendi
- a wife of the sultan
- kadın elbiseli erkeğin yaptığı şov
- drag show
- kadın elbiseli eşcinsel
- drag queen
- kadın elbisesi
- (eşcinsel erkeğin giydiği) drag
- kadın elbisesi
- chemise dress
- kadın eyeri
- sidesaddle
- kadın gardiyan
- wardress
- kadın geceliği
- camisole
- kadın gibi
- womanlike
- kadın gibi
- feminine
- kadın gibi ağlatmak
- unman
- kadın gibi olma
- womanliness
- kadın giyim mağazası sahibi
- modiste
- kadın giyimi
- ladies' dress materials
- kadın hakimiyeti
- petticoat government
- kadın hakları
- women's rights
- kadın hastalıkları
- gynaecological diseases
- kadın hastalıkları
- gynecological diseases
- kadın hastalıkları bilim dalı
- gynecology
- kadın hastalıkları bilim dalı
- gynaecology [Brit.]
- kadın hastalıkları tedavisi
- gyniatrics
- kadın hastalığı
- gynecopathy
- kadın hastalığı
- gynaecopathy [Brit.]
- kadın havacı
- airwoman
- kadın iç gömleği
- shift
- kadın iç gömleği
- camisole
- kadın iç gömleği
- lingerie
- kadın iç çamaşırı
- lingerie
- kadın işi
- distaff
- kadın işçi
- workwoman
- kadın işçi
- woman worker
- kadın kadıncık quiet, domestic sort of
- (woman)
- kadın komedyen
- comedienne
- kadın koruyucu
- protectress
- kadın kuaförü
- hairdresser
- kadın kurucu
- foundress
- kadın kısmı
- (aile) distaff side
- kadın kısmı
- womankind, women
- kadın mantığı
- woman's reason
- kadın masajcı
- masseuse
- kadın mayosu
- swimming costume
- kadın milleti
- (kötü) female persuasion
- kadın milleti
- womankind, women, womenfolk
- kadın milleti
- womenfolk
- kadın milleti
- womankind
- kadın milleti
- (Konuşma Dili) womankind, women
- kadın milleti
- femininity
- kadın milleti
- fair sex
- kadın mirasçı
- inheritress
- kadın mirasçı
- inheritrix
- kadın nine
- 1. grandmother. 2. old woman
- kadın olmak
- to lose one's virginity, to be a woman
- kadın olmak
- 1. to lose one's virginity. 2. to be a good housewife
- kadın orkestra şefi
- conductress
- kadın palyaço
- Pierrette
- kadın papaz yardımcısı
- deaconess
- kadın peygamber
- sibyl
- kadın peşinde koşmak
- womanize
- kadın peşinde koşmak
- to run after women, to womanize, to cruise
- kadın peşinden koşan erkek
- philanderer
- kadın satıcısı
- procurer
- kadın satıcısı
- fancy man
- kadın satıcısı
- ponce
- kadın satıcısı
- pimp
- kadın satıcısı kadın
- procuress
- kadın savaşçı
- virago
- kadın savaşçı
- Amazon
- kadın terzi
- sempstress
- kadın terzi
- tailoress
- kadın terziliği
- dressmaking
- kadın terzisi
- dressmaker
- kadın ticareti
- white slave trade
- kadın tüccarı
- pimp
- kadın vasi
- administratrix
- kadın vekil
- administratrix
- kadın yazar
- authoress
- kadın yönetici
- matron
- kadın yönetici
- manageress
- kadın çamaşırı
- lingerie
- kadın çantası
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: sıracagiller,aslanağzıgiller) [syn.: kadın çantası, terlikotu, marmuza, çanta çiçeği, çarık otu] florist's slipperwort
- kadın çantası
- reticule
- kadın çantası
- (büyük) tote bag
- kadın çoban
- shepherdess
- kadın öğretmen
- preceptress
- kadın üyeler
- womankind
- kadın üyeler
- womenfolk
- kadın şair
- poetess
He awarded the poetess.
- O, kadın şairi ödüllendirdi.
Do you know any poetesses?
- Herhangi bir kadın şair tanıyor musun?
- kadın şapkacılığı
- millinery
- kadın şapkacısı
- milliner
- kadın şapkaları
- millinery
- kadın şarkıcı
- songstress
- kadın şeklindeki taş sütun
- caryatid
- kadınların seçme hakkını savunan kadın
- suffragette
- kalın sesli kadın sanatçı
- contralto
- kanun yapan kadın
- legislatrix
- kanun yapan kadın
- legislatress
- kapıcı kadın
- portress
- kâhin kadın
- sibyl
- kâhya kadın formerly
- 1. chief female servant in a harem. 2. housekeeper. (başına)
- dul kadın
- widow
At the funeral, the widow looked very dignified, with her black suit, hat and gloves.
- Cenazede, dul kadın siyah takım elbisesi, şapkası ve eldiveni ile çok ağırbaşlı görünüyordu.
The widow suffered from stomach cancer.
- Dul kadın mide kanserinden muzdarip.
- esmer kadın
- brunette
- basit kadın
- slag
- dedikoducu kadın
- cat
- falcı kadın
- fortune teller
Mary is a fortune teller.
- Mary bir falcı kadın.
- güzel kadın
- goddess
- kinci kadın
- cat
- yaşlı kadın
- crone
- çekici kadın
- killer
- şirret kadın
- shrew
- çekici kadın
- cookie
- akraba kadın
- kinswoman
- evli kadın
- senora
- fidan boylu (kadın)
- willowy
- gecelik kadın giysisi
- nightgown
- genelev işleten kadın
- madam
- genç kadın
- judy
- güzel kadın
- beauty
Mrs. Smith was a famous beauty.
- Bayan Smith ünlü bir güzel kadındı.
- kibar kadın
- dame
- okul yöneticisi kadın
- matron
- sevimsiz kadın
- (Argo) dog
- siyah kadın
- black woman
- soylu kadın
- baroness
- zenci kadın
- African American female
- zenci kadın
- African American woman
- zenci kadın
- black woman
- çekici kadın
- witch
- çirkin kadın
- (Argo) dog
- beyaz tenli kadın
- white-skinned women
- evde yemek yapan kadın
- The women cook at home
- korkak kadın
- funky women