kırmak teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- break
I had no difficulty breaking the lock.
- Kilidi kırmakta zorlanmadım.
Tom didn't want to break Mary's heart.
- Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.
- crack
Something really should be done about the problem, but this is cracking a nut with a sledgehammer.
- Sorun hakkında gerçekten bir şey yapılmalı, ama bu balyozla ceviz kırmaktır.
- touch
- bust
- give offense
- outrage
- to break, to snap, to smash, to shatter, to fracture, to bust; to fold, to pleat, to crease; to hurt, to offend, to break one's heart; to kill, to destroy, to exterminate; to turn (a steering wheel, etc.) to one side; (tavlada) to take; (para) to clean (s
- (fiyat) reduce
- ruffle smb.'s feelings
- to wipe out, destroy utterly
- (odun) chop
- break down
Tom began trying to break down the door.
- Tom kapıyı kırmak için uğraşmaya başladı.
The police used a battering ram to break down the door.
- Polis kapıyı kırmak için koçbaşı kullandı.
- fracture
- breach
- to fold (printed sheets)
- to mitigate, abate, break (the severity of a cold spell, the unpleasant effects of something)
- backgammon to win (an opponent's piece)
- (okul) skip
- snap off
- slang to run away, clear out, make tracks. Kır boynunu! (Konuşma Dili) Scram!/Beat it! kırıp dökmek to destroy, break. kırıp geçirmek
- to break, destroy (one's resistance, strength, pride, or desire)
- shatter
- to offend (someone) greatly
- offend
I'm sorry, I didn't mean to offend you.
- Üzgünüm, seni kırmak istemedim.
- lacerate
- to offend, hurt
- hurt
We didn't mean to hurt him.
- Biz onun kalbini kırmak istemiyorduk.
I don't want to hurt her feelings.
- Onun duygularını kırmak istemiyorum.
- put off
- to crush; to grind coarsely
- to make (people) split their sides laughing. kıran kırana (fighting) savagely, with no holds barred; with might and main. kırdığı koz kırkı/bini aşmak to make one gaffe after another
- to chop or split (wood)
- dampen
- (ışın) refract
- rive
- cut
- (umut) blight
- rupture
- pique
- (rekor) set up
- (senet) discount
- to reduce (a price)
- quench
- (for war, disease) to kill, cut down
- split
- sting
Don't fear the stinging of the thorns if you want to break the rose.
- Gülü kırmak isterseniz dikenlerin sıkışmasından korkmayın.
- (ümidini) chill
- (kibir) vanquish
- snap
- (direnç) bear down
- (cesaret) freeze
- to turn (a rudder, steering wheel) sharply to one side
- stave in
- break up
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
- Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
- destroy
- kill
- turn
- crush
- crease
- bruise
- clean up
- smash
- discount
- swerve
- pry
- exterminate
- prejudice
- prise
- abash
- aggrieve
- abate
- cesaretini kırmak
- discourage
Tom doesn't want to discourage Mary.
- Tom Mary'nin cesaretini kırmak istemiyor.
- kır
- prairie
Laura Ingalls grew up on the prairie.
- Laura Ingalls kırda büyüdü.
- kır
- {i} grizzle
- kâlbini kırmak
- hurt
We didn't mean to hurt them.
- Biz onların kalbini kırmak istemiyorduk.
I don't want to hurt you.
- Senin kalbini kırmak istemiyorum.
- kırmak (ruhen)
- hurt
- gururunu kırmak
- abash
- kır
- field
I feel like dancing in the fields.
- Canım kırlarda dans etmek istiyor.
Cattle were grazing in the field.
- Sığırlar kırsalda otlanıyorlar.
- kır
- countryside
They lived in the countryside during the war.
- Savaş sırasında kırsalda yaşadılar.
The countryside is beautiful in the spring.
- Kırsal İlkbaharda güzeldir.
- burununu kırmak
- to humiliate
- fiyat kırmak
- undercut
- kır
- Moor
- kır
- {s} grey
- kır
- {f} broke
By whom was this window broken?
- Bu pencere kim tarafından kırıldı?
Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
- Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
- kır
- {i} fell
I knew I'd broken my wrist the moment I fell.
- Düştüğüm anda bileğimi kırdığımı biliyordum.
Tom fell and broke his arm.
- Tom düştü ve kolunu kırdı.
- kırma
- {i} injury
- pot kırmak
- goof
- onurunu kırmak
- insult
I don't want to insult them.
- Onların onurunu kırmak istemiyorum.
- bono kırmak
- (Ticaret) discount
- kalp kırmak
- break one's heart
- kır
- blot
- kır
- wild
These wild flowers give off a nice smell.
- Bu kır çiçeklerinden hoş bir koku yayılıyor.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
- Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.
- kır
- the country
Tom and Mary took a long walk through the countryside.
- Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.
We spent a quiet day in the country.
- Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.
- kır
- the wild
I saw the girls pick the wild flowers.
- Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
- Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
- kır
- slopes
- kırma
- folding
- kırma
- cross
- kırma
- (Mekanik) chamfer
- kırma
- (Denizbilim) lysis
- kırma
- crushing
- okulu kırmak
- bunk off
- okulu kırmak
- wag
- pot kırmak
- put one's foot in it
- pot kırmak
- blunder out
- pot kırmak
- put one's foot in one's mouth
- pot kırmak
- put one's foot into it
- pot kırmak
- (deyim) drop the ball
- senet kırmak
- (Ticaret) discount
- kır
- hoar
- kır
- breake
- kır
- wilderness
- kır
- grizzled
- kır
- country
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
- Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
Tom and Mary took a long walk through the countryside.
- Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.
- kır
- heath
- kır
- break up
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
- Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
- kır
- {f} shattering
- kır
- {f} broken
She is responsible for this broken window.
- Bu kırık pencereden o sorumludur.
This window has been broken for a month.
- Bu pencere bir aydır kırıktır.
- kır
- {f} break
The last straw breaks the camel's back.
- Devenin belini kıran son saman çöpü.
She breaks a dish every time she washes dishes.
- O her bulaşık yıkamada bir tabak kırar.
- kır
- {f} breaking
I must apologize to you for breaking the vase.
- Vazoyu kırdığım için senden özür dilemeliyim.
She forgave me for breaking her mirror.
- Aynasını kırdığım için beni bağışladı.
- kır
- {f} shattered
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
- kır
- shatter
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
- kırma
- break
If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
- Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
Please be careful not to break this vase.
- Lütfen bu vazoyu kırmamak için dikkatli ol.
- kırma
- offence
- kırma
- folded
- kırma
- mongrel
- kırma
- diffraction
- kırma
- breakage
- kırma
- {i} shattering
- kırma
- goffer
- kırma
- breaking
You cannot make an omelet without breaking eggs.
- Yumurtaları kırmadan bir omlet yapamazsın.
This robot can hold an egg without breaking it.
- Bu robot yumurtayı kırmadan tutabilir.
- kırma
- tuck
- cesaret kırmak
- courage to break
- gurur kırmak
- proud to break
- kafasını kırmak
- crack head
- kalbini kırmak
- Break one's heart
- onur kırmak
- honor to break
- pot kırmak
- Make a blunder, blunder, goof, flub, speak out of turn
- şeytanın bacağını kırmak
- Turn one's luck around; overcome a bad luck or ill fortune
- belini kırmak
- to ruin, cripple
- bombardıman ile savunmayı kırmak
- soften up
- burnunu kırmak
- to take sb down a peg (or two), to humiliate
- cesaretini kırmak
- be a disincentive to
- cesaretini kırmak
- to discourage, dishearten
- cesaretini kırmak
- daunt
- cesaretini kırmak
- unnerve
- cesaretini kırmak
- unman
- cesaretini kırmak
- dash
- cesaretini kırmak
- to discourage, to disprit, to dishearten, to daunt, to demoralize
- cesaretini kırmak
- dishearten
- cesaretini kırmak
- dispirit
- cesaretini kırmak
- demoralize
- cesaretini kırmak
- tame
- cesaretini kırmak
- enervate
- cesaretini kırmak
- screw up one's courage
- ceviz kırmak
- to behave improperly, do the wrong thing
- dersi kırmak
- break down the lesson
- dersleri kırmak
- to play truant, to play hooky
- devamlı ısrarla kırmak
- wear down
- direksiyonu kırmak
- to turn the wheel hard
- direncini kırmak
- unzip
- direğini kırmak
- dismast
- diş kırmak
- slang to doctor a cigarette
- dümen kırmak
- to change course, to veer
- dümen kırmak
- 1. to change directions, veer. 2. slang to be on one's guard, proceed carefully
- dümeni kırmak
- slang to scram, beat it, clear out
- fertiki çekmek/kırmak
- slang to scram, split, make oneself scarce
- fiyat kırmak
- undersell
- fiyat kırmak
- beat down
- fiyat kırmak
- to reduce the price
- fiyat kırmak
- lower the price
- fiyat kırmak
- knock off
- fiyat kırmak
- cut under
- fiyat kırmak
- knock down
- fındık kırmak
- (Konuşma Dili) to mess around with women, indulge in debauchery
- gerdan kırmak
- to swing one's head (sexily)
- gerdan kırmak
- to make coquettish movements with the head
- gişe rekoru kırmak
- be good box office
- grevi kırmak
- scab it
- gururunu kırmak
- to humiliate, to pique
- gururunu kırmak
- to hurt (someone's) pride, wound (someone's) honor
- gönül kırmak
- to hurt the feelings
- gönülünü kırmak
- to hurt the feelings of; to crush; to put (someone) down
- hatırını kırmak
- a) to hurt the feelings of, to offend b) to disoblige
- hatırını kırmak
- disoblige
- hatırını kırmak
- to hurt (someone's) feelings, offend
- hevesini kırmak
- damp smb.'s ardor
- hevesini kırmak
- devitalize
- hevesini kırmak
- to damp (someone's) enthusiasm, discourage (someone)
- hevesini kırmak
- to discourage
- hevesini kırmak
- discourage
- hevesini kırmak
- indispose
- hevesini kırmak
- dishearten
- inatını kırmak
- to overcome (someone's) stubbornness
- ipi kırmak
- slang 1. to slip away; to clear out. 2. to quit one's job. 3. to sever relations with someone
- ipini kırmak
- slang to get out of hand, become unmanageable
- kalbini kırmak
- to break sb's heart
- kamışı kırmak
- slang to catch gonorrhea
- kanat kırmak
- slang to go back on one's word
- kemiklerini kırmak
- to give (someone) a good thrashing, beat (someone) up
- kemiklerini kırmak
- to beat sb up ta a pulp, to tan sb's hide
- kesek kırmak
- to harrow
- kirişi kırmak
- break away
- kirişi kırmak
- to scram, to take to one's heels
- kirişi kırmak
- slang to take to one's heels, make tracks
- kolunu kanadını kırmak
- pinion
- koz kırmak
- 1. to play a trump card. 2. to be up to no good
- koz kırmak
- to trump
- kulunç kırmak
- to massage an aching place
- kurtlarını dökmek/unu kırmak
- to get rid of a desire to do something (by doing it to one's heart's content)
- kuşatmayı kırmak
- raise a siege
- kâlbini kırmak
- break one's heart
- kâlbini kırmak
- wound
- kâlbini kırmak
- shock
- kâlbini kırmak
- hurt deeply
- kösteki kırmak
- 1. (for a child) to learn how to walk (for the first time). 2. to sever all one's ties with a place. 3. to leave quickly, beat it
- kır
- countryside, the country, rural area
- kır
- grey, gray; grey, gray; (saç) hoary, hoar
- kır
- grayish
- kır
- moorland
- kır
- (Tabiat Doğa) de: Heideland heath
- kır
- frosty
Young plants should be protected in frosty weather.
- Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.