I'm pretty sure that my new cricket bat is unbreakable.
- Yeni kriket sopamın kırılmaz olduğundan oldukça eminim.
Laura Ingalls grew up on the prairie.
- Laura Ingalls kırda büyüdü.
There were six sheep in the field.
- Kırsalda altı koyun vardı.
I feel like dancing in the fields.
- Canım kırlarda dans etmek istiyor.
They lived in the countryside during the war.
- Savaş sırasında kırsalda yaşadılar.
The countryside has many trees.
- Kırsalda birçok ağaç vardır.
This window has been broken for a month.
- Bu pencere bir aydır kırıktır.
He broke his leg skiing.
- Kayak yaparken bacağını kırdı.
The horse broke its neck when it fell.
- Düşen at boynunu kırdı.
She fell down and broke her left leg.
- Düştü ve sol bacağını kırdı.
I like studying wild flowers.
- Kır çiçeklerini öğrenmeyi seviyorum.
I saw the girls pick the wild flowers.
- Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
- Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
Tom and Mary took a long walk through the countryside.
- Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
- Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
I saw the girls pick the wild flowers.
- Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
We spent a quiet day in the country.
- Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.
Every summer I go to the countryside.
- Her yaz kırsala giderim.
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
- Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
This window has been broken for a month.
- Bu pencere bir aydır kırıktır.
She is responsible for this broken window.
- Bu kırık pencereden o sorumludur.
That boy often breaks our windows with a ball.
- Şu çocuk sık sık bir top ile pencerelerimizi kırıyor.
But love can break your heart.
- Ama aşk kalbinizi kırabilir.
I must apologize to you for breaking the vase.
- Vazoyu kırdığım için senden özür dilemeliyim.
This robot can hold an egg without breaking it.
- Bu robot yumurtayı kırmadan tutabilir.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Young plants should be protected in frosty weather.
- Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.
Gray goes well with red.
- Gri, kırmızı ile iyi gider.
That gray-haired man is Tom's father.
- O kır saçlı adam Tom'un babası.
The bamboo bent but did not break.
- Bambu eğildi ama kırılmadı.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
- Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.