Everyone has a breaking point.
- Herkesin bir kırılma noktası var.
The bamboo bent but did not break.
- Bambu eğildi ama kırılmadı.
I don't want to risk breaking my leg.
- Bacağımın kırılması riskini istemiyorum.
Everyone has their breaking point.
- Herkesin kırılma noktası var.
Laura Ingalls grew up on the prairie.
- Laura Ingalls kırda büyüdü.
The field is full of wild flowers.
- Tarla kır çiçekleriyle dolu.
There were six sheep in the field.
- Kırsalda altı koyun vardı.
Tom and Mary took a long walk through the countryside.
- Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.
The countryside has many trees.
- Kırsalda birçok ağaç vardır.
The horse broke its neck when it fell.
- Düşen at boynunu kırdı.
By whom was this window broken?
- Bu pencere kim tarafından kırıldı?
I knew I'd broken my wrist the moment I fell.
- Düştüğüm anda bileğimi kırdığımı biliyordum.
The horse broke its neck when it fell.
- Düşen at boynunu kırdı.
These wild flowers give off a nice smell.
- Bu kır çiçeklerinden hoş bir koku yayılıyor.
I saw the girls pick the wild flowers.
- Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Why do you think Tom prefers living in the country?
- Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
- Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
I saw the girls pick the wild flowers.
- Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
- Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
- Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
Why do you think Tom prefers living in the country?
- Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
- Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
He got a broken jaw and lost some teeth.
- Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
By whom was this window broken?
- Bu pencere kim tarafından kırıldı?
But love can break your heart.
- Ama aşk kalbinizi kırabilir.
The last straw breaks the camel's back.
- Devenin belini kıran son saman çöpü.
I must apologize to you for breaking the vase.
- Vazoyu kırdığım için senden özür dilemeliyim.
This robot can hold an egg without breaking it.
- Bu robot yumurtayı kırmadan tutabilir.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Young plants should be protected in frosty weather.
- Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.
Gray squirrels bury nuts, but red squirrels don't.
- Gri sincaplar fıstık gömer, ancak kırmızı sincaplar gömmez.
Tom was wearing a gray suit with a red tie.
- Tom kırmızı kravatla gri bir takım elbise giyiyordu.
The bamboo bent but did not break.
- Bambu eğildi ama kırılmadı.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
- Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.