Fadil died of skull fractures.
- Fadıl kafatası kırıkları nedeniyle öldü.
Why do you have a fractured bone?
- Neden bir kırık kemiğin var?
This window has been broken for a month.
- Bu pencere bir aydır kırıktır.
She is responsible for this broken window.
- Bu kırık pencereden o sorumludur.
He tried to put the fragments of a broken vase together.
- O, kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.
Tom stared at the cracked phone screen.
- Tom kırık telefon ekranına baktı.
Broken test tubes, cracked beakers - the work of careless students in the laboratory.
- Kırık test tüpleri, kırık deney şişeleri - Laboratuvarda dikkatsiz öğrencilerin çalışması.
We were disillusioned with the result.
- Sonuçtan dolayı hayal kırıklığına uğradık.
Don't be disillusioned.
- Hayal kırıklığına uğrama.
Much to my disappointment, Mary failed to repair the computer.
- Çok hayal kırıklığına uğradım, Mary bilgisayarını onaramadı.
My mother was disappointed by my failure.
- Başarısızlığım annemi hayal kırıklığına uğrattı.
No, I'm not mad at you, I'm just disappointed.
- Hayır, sana kızgın değilim, sadece hayal kırıklığına uğradım.
I made a temporary repair to the broken door.
- Kırık kapıya geçici bir onarım yaptım.
X rays are used to locate breaks in bones.
- X ışınları kemiklerdeki kırıkları bulmak için kullanılır.
I had some bad breaks.
- Bazı kötü kırıklarım vardı.
The windows in my room are cracked.
- Odamdaki pencereler kırık.
Tom stared at the cracked phone screen.
- Tom kırık telefon ekranına baktı.
Tom tried to put the broken pieces back together.
- Tom kırık parçaları tekrar birleştirmeye çalıştı.
He stuck the broken pieces together.
- O, kırık parçaları birlikte yapıştırdı.
Why do you have a fractured bone?
- Neden bir kırık kemiğin var?