Fadil died of skull fractures.
- Fadıl kafatası kırıkları nedeniyle öldü.
Why do you have a fractured bone?
- Neden bir kırık kemiğin var?
The x-ray showed two broken fingers.
- Röntgen filminde iki kırık parmak görünüyordu.
He got a broken jaw and lost some teeth.
- Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
He tried to put the fragments of a broken vase together.
- O, kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.
Broken test tubes, cracked beakers - the work of careless students in the laboratory.
- Kırık test tüpleri, kırık deney şişeleri - Laboratuvarda dikkatsiz öğrencilerin çalışması.
The windows in my room are cracked.
- Odamdaki pencereler kırık.
We were disillusioned with the result.
- Sonuçtan dolayı hayal kırıklığına uğradık.
Tom was disillusioned.
- Tom hayal kırıklığına uğradı.
Much to my disappointment, Mary failed to repair the computer.
- Çok hayal kırıklığına uğradım, Mary bilgisayarını onaramadı.
She failed the examination and I was greatly disappointed.
- O, sınavda başarısız oldu ve ben büyük hayal kırıklığına uğradım.
I made a temporary repair to the broken door.
- Kırık kapıya geçici bir onarım yaptım.
His castle was made of broken glass.
- Onun kalesi kırık camdan yapılmıştı.
I had some bad breaks.
- Bazı kötü kırıklarım vardı.
X rays are used to locate breaks in bones.
- X ışınları kemiklerdeki kırıkları bulmak için kullanılır.
Tom stared at the cracked phone screen.
- Tom kırık telefon ekranına baktı.
Broken test tubes, cracked beakers - the work of careless students in the laboratory.
- Kırık test tüpleri, kırık deney şişeleri - Laboratuvarda dikkatsiz öğrencilerin çalışması.
He stuck the broken pieces together.
- O, kırık parçaları birlikte yapıştırdı.
Tom tried to put the broken pieces back together.
- Tom kırık parçaları tekrar birleştirmeye çalıştı.
Why do you have a fractured bone?
- Neden bir kırık kemiğin var?