kırıkçı

listen to the pronunciation of kırıkçı
Türkçe - İngilizce
osteopath
bonesetter
kırık
fracture

Many methods have been proposed for treating fractures of the atrophic mandible. - Mandibula kondil kırıklarının tedavisinde birçok yöntem önerilmiştir.

Fadil died of skull fractures. - Fadıl kafatası kırıkları nedeniyle öldü.

kırık
broken

He got a broken jaw and lost some teeth. - Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.

The x-ray showed two broken fingers. - Röntgen filminde iki kırık parmak görünüyordu.

kırık
jiggered
kırık
fragment

He tried to put the fragments of a broken vase together. - O, kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.

kırık
(İnşaat) crack

The windows in my room are cracked. - Odamdaki pencereler kırık.

Broken test tubes, cracked beakers - the work of careless students in the laboratory. - Kırık test tüpleri, kırık deney şişeleri - Laboratuvarda dikkatsiz öğrencilerin çalışması.

kırık
disillusioned

I am disillusioned with you. - Seninle hayal kırıklığı duyuyorum.

Don't be disillusioned. - Hayal kırıklığına uğrama.

kırık
fail

Much to my disappointment, Mary failed to repair the computer. - Çok hayal kırıklığına uğradım, Mary bilgisayarını onaramadı.

My mother was disappointed by my failure. - Hatamdan dolayı annem hayal kırıklığına uğradı.

kırık
bad mark
kırık
fault
kırık
(Hayvan Bilim, Zooloji) teal
kırık
breakage
kırık
chink
kırık
mad

His castle was made of broken glass. - Onun kalesi kırık camdan yapılmıştı.

I made a temporary repair to the broken door. - Kırık kapıya geçici bir onarım yaptım.

kırık
break

X rays are used to locate breaks in bones. - X ışınları kemiklerdeki kırıkları bulmak için kullanılır.

I had some bad breaks. - Bazı kötü kırıklarım vardı.

kırık
{s} cracked

Tom stared at the cracked phone screen. - Tom kırık telefon ekranına baktı.

I want to find my old cracked mirror. - Eski kırık aynamı bulmak istiyorum.

kırık
broken of
Kırık
(Tıp) anaclasis
kırık
hybrid; mongrel; of mixed race
kırık
broken; cracked; mongrel, hybrid; offended, hurt, resentful; break, fracture; fragment; fault; bad mark, fail
kırık
backgammon piece put out of play
kırık
offended, hurt
kırık
geol. fault
kırık
broken piece

He stuck the broken pieces together. - O, kırık parçaları birlikte yapıştırdı.

Tom tried to put the broken pieces back together. - Tom kırık parçaları tekrar birleştirmeye çalıştı.

kırık
fractured

Why do you have a fractured bone? - Neden bir kırık kemiğin var?

kırık
cracked grain
kırık
split
kırık
med. fracture, break
kırık
bust
kırık
(Anatomi) fractura
kırıkçı