His smug behavior is offensive.
- Onun kendini beğenmişliği kırıcı.
His smug behavior is offensive.
- Onun kendini beğenmiş tavırları kırıcı.
Don't use harsh language.
- Kırıcı bir dil kullanmayın.
Tom wrote a scathing review of Mary's book.
- Tom, Mary'nin kitabı ile ilgili kırıcı bir eleştiri yazdı.
Don't be unkind to your friends.
- Arkadaşlarınıza karşı kırıcı olmayın.
Laura Ingalls grew up on the prairie.
- Laura Ingalls kırda büyüdü.
There were six sheep in the field.
- Kırsalda altı koyun vardı.
The field is full of wild flowers.
- Tarla kır çiçekleriyle dolu.
The countryside is beautiful in the spring.
- Kırsal İlkbaharda güzeldir.
The countryside has many trees.
- Kırsalda birçok ağaç vardır.
It was pretty discouraging.
- O oldukça cesaret kırıcıydı.
It was so discouraging.
- Çok cesaret kırıcıydı.
By whom was this window broken?
- Bu pencere kim tarafından kırıldı?
The horse broke its neck when it fell.
- Düşen at boynunu kırdı.
I knew I'd broken my wrist the moment I fell.
- Düştüğüm anda bileğimi kırdığımı biliyordum.
The horse broke its neck when it fell.
- Düşen at boynunu kırdı.
That would be terribly disappointing.
- Bu son derece umut kırıcı olurdu.
This is really heartbreaking.
- Bu gerçekten kalp kırıcı.
I like studying wild flowers.
- Kır çiçeklerini öğrenmeyi seviyorum.
I saw the girls pick the wild flowers.
- Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Every summer I go to the countryside.
- Her yaz kırsala giderim.
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
- Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
I saw the girls pick the wild flowers.
- Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
- Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
Why do you think Tom prefers living in the country?
- Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
- Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
- Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
By whom was this window broken?
- Bu pencere kim tarafından kırıldı?
She is responsible for this broken window.
- Bu kırık pencereden o sorumludur.
Art breaks the monotony of our life.
- Sanat hayatın monotonluğu kırar.
The last straw breaks the camel's back.
- Devenin belini kıran son saman çöpü.
This robot can hold an egg without breaking it.
- Bu robot yumurtayı kırmadan tutabilir.
I had no difficulty breaking the lock.
- Kilidi kırmakta zorlanmadım.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Young plants should be protected in frosty weather.
- Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.
Tom was wearing a gray suit and a red tie.
- Tom gri bir takım elbise giyiyordu ve kırmızı bir kravat takıyordu.
That gray-haired man is Tom's father.
- O kır saçlı adam Tom'un babası.
The bamboo bent but did not break.
- Bambu eğildi ama kırılmadı.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
- Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.