There used to be a hut about here.
- Buralarda bir kulübe vardı.
This is the hut in which he lived.
- Bu onun yaşadığı kulübedir.
I saw a cottage in the distance.
- Uzakta bir kulübe gördük.
The man living in the cottage is blind.
- Kulübede yaşayan adam kör.
Clean out the shed and throw away things you don't need.
- Kulübeyi temizleyin ve ihtiyacınız olmayan şeyleri atın.
You'll find a rake in the shed.
- Kulübede bir tırmık bulacaksınız.
There's a fishing lodge near Boston that I often go to.
- Boston yakınında sık sık gittiğim bir balıkçı kulübesi var.
Naoki was poor and lived in a cabin.
- Naoki fakirdi ve bir kulübede yaşardı.
Tom lives all by himself in a small cabin in the woods.
- Tom ormanda küçük bir kulübede tek başına yaşar.
Where is the nearest telephone box?
- En yakın telefon kulübesi nerede?
Ask at the police box over there.
- Oradaki polis kulübesinde sorun.
Tom spent the night in an old hunting shack.
- Tom geceyi eski bir avcı kulübesinde geçirdi.
When we entered the shack, we saw a half-eaten pie on the table.
- Kulübeye girdiğimizde, masada yarısı yenmiş bir turta gördük.
Tom ran and ran, until at last he saw the telephone booth.
- Sonunda telefon kulübesini görünceye kadar koşmaya devam etti.
Telephone booths are very scarce around here.
- Telefon kulübeleri burada çok az bulunur.
I saw a cottage in the distance.
- Uzakta bir kulübe gördük.
The man living in the cottage is blind.
- Kulübede yaşayan adam kör.
This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed.
- Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.
Tom can't get a drink in this club because he's underage.
- Tom reşit olmadığı için bu kulüpte bir içki içemez.
Hats aren't allowed to be worn inside the clubhouse.
- Kulüp binasında şapka giyilmesine izin verilmiyor.