küçük teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- little
My little brother is watching television.
- Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor.
I've brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
- (Hukuk) small
Holland is a small country.
- Hollanda küçük bir ülkedir.
My room is very small.
- Benim odam çok küçük.
- slight
The slightest mistake may lead to a fatal disaster.
- En küçük hata ölümcül bir felakete götürebilir.
My wife's hands are slightly smaller than the shop assistant's.
- Eşimin elleri tezgahtarınkinden biraz daha küçük.
- kid
I have three young kids.
- Üç küçük çocuğum var.
That kid is a little demon.
- Bu çocuk küçük bir şeytan.
- mini
My DVD collection is absolutely miniscule.
- Benim DVD koleksiyonum kesinlikle küçük.
- child
Small children are afraid of being left alone in the dark.
- Küçük çocuklar karanlıkta yalnız bırakılmaktan korkuyorlar.
According to the CRC, all people under 18 are considered to be children.
- ÇHS'ye göre, 18 yaşından küçük tüm insanlar çocuk olarak kabul edilir.
- baby
Mary's baby is less than a month old.
- Mary'nin bebeği bir aydan daha küçük.
This little baby tore up a 10 dollar bill.
- Bu küçük bebek on dolarlık bir banknot yırttı.
- young
My younger brother is watching TV.
- Küçük erkek kardeşim TV izliyor.
Lucy's mother told her to take care of her younger sister.
- Lucy'nin annesi, ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
- peanut
The boy gathered a handful of peanuts and put them in a small box.
- Oğlan bir avuç yer fıstığı topladı ve onları küçük bir kutuya koydu.
- (Matematik) immeasurably small
- tiny
Our world is only a tiny part of the universe.
- Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçasıdır.
There's just one tiny problem.
- Sadece küçük bir sorun var.
- undersize
- menial
- (Tıp) minimus
- boxy
- (Tıp) mini-
- piccolo
- wee
My youngest sister has piano lessons twice weekly.
- Küçük kız kardeşimin haftada iki kez piyano dersleri var.
A woman friend of ours took a trip to a small town last week.
- Bizim bir bayan arkadaşımız, geçen hafta küçük bir kasabaya bir seyahat yaptı.
- dinkey
- lil (little)
- weenie
- small-time
- frugal
- piffling
- weensy
- exiguous
- incidental
- miniature, small-scale
- paltry
- minor
We should spend our time creating content for our website rather than wasting time worrying about minor cosmetic details.
- Küçük kozmetik detaylar hakkında endişelenerek zaman kaybetmektense web sitemiz için içerik yaratarak zamanımızı harcamalıyız.
Because you're a minor, you can't enter.
- Giremezsin, çünkü sen bir küçüksün.
- infra
- petty, minor, low-ranking
- younger
Lucy's mother told her to take care of her younger sister.
- Lucy'nin annesi, ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
- minuscule
- nano
An ångström is smaller than a nanometer.
- Bir angstrom, nanometreden daha küçüktür.
- undersized
- not healthy
- petty, small, small-minded
- little; small; young, little; petty, insignificant, piddling; child, kid
- little, small
- piddling
- remote
The scene was a tiny mountain village in a remote section of West Virginia.
- Manzara Batı Virginia'nın uzak bir kesimindeki küçük bir dağ köyüydü.
- infant
The archaeologists discovered over a hundred graves, a few of which belonged to infants.
- Arkeologlar yüzün üzerinde mezar keşfetti, onlardan birkaçı küçük çocuklara aitti.
Mary has three infants.
- Mary'nin üç tane küçük çocuğu var.
- bantam
- petite, dainty. K
- micro
- trifling
- fiddling
- junior
He is haughty to his juniors.
- Yaşça kendinden küçük olanlara tepeden bakar.
She is five years junior to me.
- O benden beş yıl daha küçük.
- niggardly
- poky
- inconsiderable
- snug
- one-horse
Tom grew up in a one-horse town.
- Tom küçük ve sakin bir kasabada büyüdü.
Tom grew up in a one-horse town and was overwhelmed when he moved to the big smoke.
- Küçük ve köhne bir kasabada yetişen Tom, büyük şehre yerleştiğinde sudan çıkmış balığa dönmüştü.
- petite
- trivial
- tiddly
- young, little
- petty
In this harsh, petty world where money does the talking, his way of life is like a breath of fresh air.
- Paranın konuştuğu bu sert, küçük dünyada, onun hayat tarzı derin bir nefes taze hava gibi.
I was involved in a petty argument.
- Ben küçük bir tartışmaya karıştım.
- insignificant
- skimpy
- scrubby
- dinky
- petit
- puisne
- compact
I'd like to rent a compact car.
- Küçük bir araba kiralamak istiyorum.
I want a compact car with an air conditioner.
- Ben klimalı küçük bir araba istiyorum.
- diminutive
- small for
- thumbnails
- smaller
Have you got smaller size?
- Daha küçük ölçün var mı?
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
- küçük düşürmek
- humiliate
I just want to humiliate Tom.
- Sadece Tom'u küçük düşürmek istiyorum.
I don't want to humiliate Tom.
- Tom'u küçük düşürmek istemiyorum.
- küçük çocuk
- kid
- küçük resim fırçası
- pencil
- küçük düşürmek
- disparage
- küçük düşme
- humiliation
- küçük düşürücü
- humiliating
The war ended with a humiliating defeat for Britain.
- Savaş İngiltere için küçük düşürücü bir yenilgi ile sona erdi.
You can't imagine how humiliating this is.
- Bunun ne kadar küçük düşürücü olduğunu hayal bile edemezsin.
- küçük şişe
- vial
- küçük ay
- February
- küçük adam
- pipsqueak
- küçük adam
- peanut
- küçük ama mükemmel
- bijou
- küçük düşürücü
- insulting
Slanderous, defamatory, obscene, indecent, lewd, pornographic, violent, abusive, insulting, threatening and harassing comments are not tolerated.
- İftira niteliğinde, küçük düşürücü, müstehcen, uygunsuz, iffetsiz, pornografik, şiddet, suistimal, hakaret, tehdit ve taciz yorumlarına katlanılmaz.
- küçük düşürücü eleştirme
- diatribe
- küçük görmek
- belittle
- küçük halı
- rug
- küçük kimse
- junior
- küçük körfez
- creek
- küçük oda
- closet
- küçük ve güzel
- bijou
- küçük at
- pony
Tom wanted me to buy him a pony.
- Tom ona küçük at almamı istedi.
- küçük ada
- cay
- küçük adam
- small man
- küçük aile
- small family
- küçük azı
- (Anatomi) premolar
- küçük azıdişine ait
- premolar
- küçük düşürücü kimse
- detractor
- küçük filo
- escadrille
- küçük göl
- pond
- küçük görmek
- scorn
- küçük görmek
- vilipend
- küçük görmek
- patronise
- küçük görmek
- disdain
- küçük han
- (Turizm) hostelry
- küçük hap
- (Tıp) capsule
- küçük harf
- lower-case letter
- küçük iş
- (Bilgisayar) small business
- küçük koy
- hamlet
- küçük köy
- dorp
- küçük oda
- cabinet
- küçük oda
- cubicle
- küçük ses
- (Muzik) mic volüm
- küçük suç
- (Kanun) petty offence
- küçük sözlük
- (Bilgisayar) glossary list
- küçük sözlük
- glossary
- küçük taş
- pebbles
- küçük ton
- short ton
- küçük ünlü uyumu
- (Dilbilim) labial harmony
- küçük orospu
- slut
- küçük olanı
- lesser
- Küçük Kıyamet
- (Tarih) The 1509 Constantinople earthquake: an earthquake that occurred in the Sea of Marmara on September 10, 1509 at about 10 p.m
- Küçük Kıyamet
- (Tarih) Lesser Judgement Day
- küçük abdest
- small bowel
- küçük adımlı kimse
- one small step
- küçük ayı
- little bear
- küçük bakır tencere
- small copper pot
- küçük boylu
- small stature
- küçük ev
- maisonette
- küçük görmek
- underrate
- küçük kahpe
- little bitch
- küçük kanal
- small channels
- küçük kokulu kavun
- small muskmelon
- küçük limon
- small lemon
- küçük masa
- small table
- küçük sinek
- little fly
- küçük tane
- small grains
- küçük tekke
- small lodges
- küçük tüfek
- young guns
- küçük ve sevimli (çocuk, kadın)
- small and cute (children, women)
- küçük yaşta izci çocuk
- Boy Scout at a young age
- küçük çalı kuşu
- small Kinglet
- küçük çaplı
- minor
- Küçük İşletmelere Yönelik Avrupa Sözleşmesi
- (Hukuk) European Charter for Small Enterprises
- küçük Cezayir menekşesi
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: zakkumgiller,meferrülkelbiye) lesser periwinkle, common periwinkle, myrtle
- küçük altı düz kayık
- dory
- küçük araba
- pony
- küçük at
- palfrey
- küçük balıkçı gemisi
- fishing smack
- küçük batağan
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: batağangiller) [syn.: küçük batağan, yumurta piçi, bahri] little grebe
- küçük bitki
- plantlet
- küçük bot
- (Askeri) scull
- küçük boy
- small size
- küçük burjuva
- petty bourgois
- küçük deve
- vicugna
- küçük dilini yutmak
- gulp
- küçük dünyayı temsil eden insanlar
- microcosm
- küçük dürbün
- spyglass
- küçük düşmüş
- debased
- küçük düşürmek
- give affront to
- küçük eksen
- minor axis
- küçük ev
- little house
- küçük ev
- small apartment
- küçük fan
- small fan
- küçük gelmek
- outgrow
- küçük geviş getiren bir hayvan
- (hindistan) chevrotain
- küçük görerek tıslamak
- hiss
- küçük görmek
- to regard (someone, something) as inferior, not to think much of
- küçük hançer
- stylet
- küçük işlem ofisi
- (Askeri) small end office
- küçük kalkan
- targe
- küçük karanfil çiçeği
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: sevgiçiçeğigiller) wild mignonette
- küçük karga
- daw
- küçük kayık
- cockle
- küçük kirazkuşu
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: yelvegiller) little bunting
- küçük küçük kesmek
- shred
- küçük küçük yemek
- pick
- küçük kırbaç
- quirt
- küçük martı
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: martılar,martıgiller) little gull
- küçük mutfak
- kitchenette
- küçük puntolu büyük harfler
- small capitals
- küçük sandalye
- faldstool
- küçük sıvacıkuşu
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: sıvacıkuşugiller) [syn.: küçük sıvacıkuşu, Anadolu sıvacıkuşu] Krüper's nuthatch
- küçük sığır
- runt
- küçük tasarruf bonosu
- baby bond
- küçük tekerlek
- caster
- küçük top
- falconet
- küçük ve önemsiz şey
- pinhead
- küçük yazılar
- small print
- küçük yuvarlak ekmek
- cob
- küçük çiftlik sahibi
- small holder
- küçük çizme
- bootee
- küçük ölçekle planını çizmek
- protract
- küçük şalgam
- rape
- küçük şey
- the little
- küçük şey
- little thing
- küçük, hafif gps almacı
- (Askeri) small, lightweight ground receiver (GPS)
- küçük düşürmek
- (deyim) fuck around
- küçük görmek
- {f} patronize
- küçük çocuk
- {i} tot
- küçük düşürmek
- score somebody off
- küçük düşürmek
- take somebody down a peg
- küçük düşürmek
- (deyim) fuck about
- küçük düşürücü
- derogatory
- küçük düşürücü
- abject
- küçük ekmek
- roll
- küçük görme
- belittling
- küçük kız
- little girl
- küçük dil
- epiglottis
- küçük düşmek
- feel small
- küçük düşürerek
- disparagingly
- küçük düşürmek
- disgrace
- küçük düşürmek
- degrade
- küçük düşürmek
- demean
I didn't mean to demean you.
- Seni küçük düşürmek istemedim.
- küçük düşürmek
- abase
- küçük düşürücü
- pejorative
- küçük düşürücü
- depreciatory
- küçük düşürücü
- {i} mortifying
- küçük ekmek
- scone
- küçük görme
- disdain
- küçük görmek
- take a dim view of
- küçük harf
- lower case