kötüleştirici

listen to the pronunciation of kötüleştirici
Türkçe - İngilizce
aggravating
{s} annoying, irritating; exacerbating, making worse
Exasperating; provoking; irritating
Present participle of to aggravate
Making worse or more heinous; as, aggravating circumstances
kötü
wicked

Punish the wicked and save the weak. - Kötüleri cezalandır ve zayıfları koru.

Murder is a wicked crime. - Cinayet kötü bir suçtur.

kötü
poor

He's still in poor health after his illness. - Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.

I am concerned about his poor health. - Ben onun kötü sağlığı hakkında endişe duyuyorum.

kötü
evil

The Twitter bird is evil. - Twitter kuşu kötüdür.

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin köküdür.

kötü
bad

The decorating isn't bad. - Dekorasyon kötü değil.

Don't say bad things about others. - Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.

kötü
nasty

His brother was nasty to me. - Onun kardeşi bana göre kötüydü.

Tom gave Mary a nasty look. - Tom Mary'ye kötü bir görünüm verdi.

kötü
worse

Tom speaks French worse than English. - Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.

The weather today is worse than yesterday. - Bugün hava dünkünden daha kötü.

kötü
haunted
kötü
lousy

My uncle is a lousy driver. - Amcam kötü bir sürücü.

I've had a lousy day. - Kötü bir gün geçirdim.

kötü
miserable

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

kötü
frightful
kötü
dissolute
kötü
evildoer

He is an evildoer, are you aware of that? - O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?

kötü
angrily; malevolently; maliciously
kötü
perverted
kötü
fatal
kötü
gross
kötü
baneful
kötü
dreadfull
kötü
eviler
kötü
(Konuşma Dili) really (used as an intensifier): Kötü acıyor. It really hurts
kötü
evilest
kötü
bleak

My prognosis is bleak. - Benim prognozum kötü.

kötü
not good
kötü
badly

It's ached before, but never as badly as right now. - Daha önce ağrıyordu, ama asla şu andaki kadar kötü bir şekilde değil.

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

kötü
adverse
kötü
poorly

Ford was poorly educated. - Ford kötü eğitim gördü.

Tom did poorly on the test. - Tom testte kötü şekilde yaptı.

kötü
{s} horrible

I hate Sunday! It's a horrible day! - Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!

This medicine tastes horrible. - Bu ilaç çok kötü tadıyor.

kötü
{s} dark

Beth is afraid of the dark because of her evil brother. - Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.

It grew dark, and what was worse, we lost our way. - Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.

kötü
sorry

You called me at bad time. Sorry, I'm busy. - Kötü bir zamanda beni aradın. Üzgünüm, meşgulüm.

Sorry, I'm bad at explaining. - Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.

kötü
crummy
kötü
{s} rough

Tom had a rough day at work. - Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.

kötü
{s} malign

George III has been unfairly maligned by historians. - George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hedge
kötü
{s} dreadful
kötü
beastly
kötü
wretched
kötü
sticky
kötü
(Felsefe) wrong

Our experiment went wrong last week. - Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.

There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad. - Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.

kötü
transgressive
kötü
reprobate
kötü
unwell

Sami was feeling unwell. - Sami kendini kötü hissediyordu.

kötü
unfortunate

Unfortunately, my teachers are not the worst ones. - Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.

Unfortunately, I have bad news. - Maalesef kötü haberlerim var.

kötü
unfavourable
kötü
wrongful
kötü
(Argo) wack
kötü
bitter

I had a bad cough, so I took the bitter medicine. - Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.

kötü
worthless
kötü
corrupt

Money was corrupting Tom. - Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.

We hate our wicked and corrupt leaders! - Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!

kötü
(Tıp) mis-
kötü
vice

I have many vices, but fast food isn't one of them. - Birçok kötü alışkanlıklarım var ama hamburger türü yiyecek onlardan biri değil.

I have vices, but gambling isn't one of them. - Benim kötü alışkanlıklarım var fakat kumar onlardan biri değil.

kötü
(deyim) go hard with
kötü
(deyim) go hard for
kötü
awful

Last summer was awful. - Geçen yaz çok kötüydü.

Although natto smells awful, it is delicious. - Natto kötü kokmasına rağmen, lezzetlidir.

kötü
pernicious
kötü
nice

He is very nice. He never speaks ill of others. - O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.

One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day. - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.

kötü
unrighteous
kötü
sinister
kötü
maleficent
kötü
ill

You ought not to speak ill of others behind their backs. - Başkalarını arkalarından kötülememelisiniz.

He's still in poor health after his illness. - Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.

kötü
sinful
kötü
iniquitous
kötü
hopeless
kötü
amiss
kötü
malignant

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hateful
kötü
poisonous

Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.

kötü
unwholesome
kötü
seamy
kötü
rotten

One rotten apple spoils the barrel. - Bir kötünün bin iyiye zararı var.

kötü
deep
kötü
foul

That foul odor is coming from the river. - O kötü koku nehirden geliyor.

There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket. - Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.

kötü
{s} purple
kötü
be bad
kötü
the evil

She told me about the evils of stealing. - O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.

He held forth for more than an hour on the evils of nuclear power. - O, nükleer enerjini kötülükleri üzerine bir saatten daha fazla nutuk çekti.

kötü
poor to
kötü
bad to
kötü
the worse
kötü
obnoxious
kötü
hellish
kötü
grotty
kötü
dread
kötü
offensive

Nigger is an offensive word. - Zenci kötü bir kelimedir.

kötü
fierce
kötü
miscreant
kötü
evil, wicked
kötü
bad, evil, nasty, foul
kötü
nefarious
kötü
chintzy
kötü
indifferent
kötü
mis

I made a bad mistake on the test. - Testte kötü bir hata yaptım.

He is not ashamed of his misconduct. - Görevini kötüye kullanmaktan çekinmez.

kötü
worthless, poor in quality
kötü
black

I don’t believe that black cats cause bad luck. - Kara kedilerin kötü şans getirdiklerine inanmıyorum.

Some superstitious people in America believe that if a black cat crosses your path, you'll have bad luck. - Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.

kötü
off

This gas gives off a bad smell. - Bu gaz kötü bir koku verir.

The weather getting worse, the departure was put off. - Hava kötüleştiği için, kalkış ertelendi.

kötü
feeble
kötü
horrid
kötü
harmful
kötü
devilish
kötü
heinous
kötü
sardonic
kötü
currish
kötü
flyblown
kötü
{s} ugly

Your English doesn't sound ugly. - İngilizcen kötü görünmüyor.

Tom thought the watch Mary had given him was ugly. - Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.

kötü
shabby
kötü
iniqultous
kötü
ropy
kötü
{s} portentous
kötü
{s} vicious

Sami was a vicious malicious salesman. - Sami kötü niyetli bir satıcıydı.

kötü
{s} stinking

This fish is stinking. - Bu balık kötü kokuyor.

kötü
crook
kötü
rank
kötü
mark

At worst, I will get an average mark. - En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.

kötü
disagreeable
kötü
ungodly
kötü
{i} abuse

I tried to give him some advice, but he just abused me violently. - Ben ona biraz nasihat vermeye çalıştım fakat o bana şiddetle kötü davrandı.

Tom has a problem with drug abuse. - Tom'un ilacı kötü amaçla kullanma sorunu vardır.

kötü
{s} unhallowed
kötü
execrable
Türkçe - Türkçe

kötüleştirici teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

kötü
Zararlı, tehlikeli
kötü
Korku, endişe veren: "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk."- R. E. Ünaydın
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan. İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse). İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan (nesne), fena, iyi karşıtı
kötü
Hoşa gitmeyen
kötü
Kaba ve kırıcı: "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış."- M. Ş. Esendal
kötü
Aşırı, çok
Kötü
(Hukuk) MALUS
Kötü
(Osmanlı Dönemi) FENA
Kötü
berbat
kötü
İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse)
kötü
Az, yetersiz
kötü
Kaba ve kırıcı
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, fena, iyi karşıtı
kötü
Korku, endişe veren
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan
kötü
İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan
kötü
İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötüleştirici