The roots of this tree go down deep.
- Bu ağacın kökleri derinlere uzanıyor.
If you have no food, you got to eat roots and insects in order to survive.
- Yiyeceğiniz yoksa, hayatta kalmak için kökleri ve böcekleri yemek zorundasınızdır.
Jazz has its roots in blues.
I have both Irish and German roots.
Money is the root of all evil.
- Para bütün kötülüğün köküdür.
The roots of this tree go down deep.
- Bu ağacın kökleri derinlere uzanıyor.
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
His idea will radically alter our way of life.
- Onun fikri yaşam tarzımızı kökünden değiştirecektir.
It was a radical change.
- O bir köklü değişiklikti.
The custom originated in China.
- Gelenek Çin kökenlidir.
Whatever the origin is, Valentine's Day has had a long and romantic history.
- Kökeni ne olursa olsun, Sevgililer Günü'nün uzun ve romantik bir öyküsü vardır.
The orchardist grafted an apple bud onto the rootstock.
- Meyve bahçesi uzmanı bir elma tomurcuğunu kök gövde üzerine aşıladı.