kökle

listen to the pronunciation of kökle
Türkçe - İngilizce
(Argo) put the pedal to the metal
To press the gas pedal to the maximum extent
To exert maximum effort
kök
root

What's the square root of 100? - 100'ün kare kökü kaç?

Money is the root of all evil. - Para bütün kötülüğün köküdür.

kök
base
kök
stem
kök
root; origin; base, basis; radical; root
kök
radix
kök
theme
kök
tiller
kök
race

Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation. - İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.

kök
(Biyokimya) residue
kök
tuber
kök
basis
köklemek
uproot
köklemek
step on
kök
offshoot
kök
radical

This discovery has the potential to radically change the field. - Bu keşif alanı kökünden değiştirmek için potansiyele sahiptir.

It was a radical change. - O bir köklü değişiklikti.

kök
stem; ground form
kök
rhizo
kök
tuning peg (of a saz)
kök
origin

I have French nationality but Vietnamese origins. - Milliyetim Fransız ama Vietnam kökenliyim.

When you watch television or listen to the radio, the music which you hear is often African in origin. - Televizyon izlediğinde ya da radyo dinlediğinde, dinlediğiniz müzik genellikle Afrika kökenlidir.

kök
grass roots
kök
etymon
kök
radical word
kök
rootstock

The orchardist grafted an apple bud onto the rootstock. - Meyve bahçesi uzmanı bir elma tomurcuğunu kök gövde üzerine aşıladı.

kök
{i} Fang
kök
ground form
köklemek
to uproot; (gazı, freni) to step on
köklemek
floor
köklemek
to tune (a saz)
Türkçe - Türkçe

kökle teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Kök
cezir
Kök
(Osmanlı Dönemi) CİZN
Kök
cezr
Köklemek
kökertmek
kök
Köküyle ve sapıyla çıkarılan bitkilerin tanesi
kök
Kara hayatına uymuş olan gelişmiş bitkilerde, genel olarak toprak içerisine doğru büyüyen ama nadiren toprak üstünde de bulunan bir organ
kök
Olağan şartlarda çevresinden yalıtılamayan, ancak birçok tepkimede nitelik değiştirmeden geçebilen atom kümesi
kök
Denklemde bilinmeyenin yerine konulduğunda uygun düşen gerçek veya birleşik değer
kök
Sazı kurmaya yarayan burgu, kulak
kök
Kelimenin her türlü ekler çıkarıldıktan sonra kalan anlamlı bölümü: Yaptırmak kelimesinde kök, yap- bölümüdür
kök
Bitkileri toprağa bağlayan ve onların, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz bölüm
kök
Süsende olduğu gibi, her yıl kök süren ve yer üstüne sap çıkaran çok yıllık yer altı gövdesi
kök
Dip bölüm
kök
Dip, temel, esas: "Ta gölden başlayan tipi ve fırtına Şebben'in sıcak evini kökünden sarsıyordu."- H. E. Adıvar
kök
Tane
kök
Kaynak, köken: "Ölenle, son zamanları gevşeyen, azalan, fakat kökleri mazinin sağlamlığı içinde kalan eski bir aşinalığım vardı."- A. Ş. Hisar
kök
Bir kimseyi bir yere bağlayan manevi temel güçlerin bütünü
kök
Kaynak, köken
kök
Sap. Süsende olduğu gibi, her yıl kök süren ve yer üstüne sap çıkaran çok yıllık yer altı gövdesi
kök
Sap
kök
Sazın tellerini burmada kullanılan burgulu kulak
kök
Dip, temel, esas
kök
Bazı şeylerde dip bölüm
kök
Mavi
kök
Bilinmeyenin yerine konulduğunda uygun düşen gerçek veya birleşik değer
köklemek
Minder, şilte gibi şeylerin iki yüzünü yer yer dikişlerle tutturmak
köklemek
Motorlu araçlarda gaz pedaline sonuna kadar basmak
köklemek
Ağaç veya bitkiyi kökü ile birlikte topraktan çıkarmak, kökertmek
köklemek
Kurmak
köklemek
Toprakta kalan bitki köklerini ayıklamak
köklemek
İnce saç örgülerinden birkaçını yeniden bir arada örmek
köklemek
Bağ çubuklarını veya fidanları köklendirip dikmek
kökle