kâbul

listen to the pronunciation of kâbul
İngilizce - Türkçe
{i} kâbil

Afganistan'ın başkenti Kabil'dir. - Kabul is the capital of Afghanistan.

Kabil Afganistan'ın başkentidir. - Kabul is Afghanistan's capital city.

(isim) kâbil
geri kabul anlaşması
Readmission agreement
Türkçe - Türkçe
(Osmanlı Dönemi) Bir malı satın almak için kabul ettiğini bildiren sözdür. Bak: İcab
(Osmanlı Dönemi) Avcıların kemendi
Yanına, katına alma
Avcı kemendi
Bir şeye isteyerek veya istemeyerek razı olma
Bir yere alınma
Rıza veya izin, akseptans
Bir şeye isteyerek veya istemeyerek razı olma: "Her mihnet kabulüm yeter ki / Gün eksilmesin penceremden."- C. S. Tarancı
Konukları veya işi olanları yanına, katına alma: "Kış yaklaştığı için Nevin'in hafta başı kabulleri hararetleniyordu."- P. Safa
Akseptans
Bir öneriyi uygun bulma, onaylama
Sunulan bir şeyi, armağanı alma
kabul etmek
Onaylamak
kabul etmek
Yanına, katına almak
kabul etmek
Bir armağanı almak
kabul etmek
Bir şeye isteyerek veya istemeyerek razı olmak
kabul eylemek
Kabul etmek
kabul günü
Ev hanımlarının konuk ağırladıkları belirli gün
kabul kredisi
Kabulün vadesinden önce poliçeyi kabul eden bankaya belirli bir tarihte belirli bir tutarın ödeneceğine dair anlaşmadan sonra bankanın açtığı kredi
kabul odası
Büyük konak veya dairelerde konukların oturtuldukları büyük oda
kabul salonu
Resmî konukların ağırlandığı büyük konuk salonu
kabul töreni
Resmî konukları karşılama töreni
kabul yeri
Kabul odası, kabul salonu
İngilizce - İngilizce
The capital of Afghanistan
the capital city of Afghanistan. City (pop., 1993 est.: 700,000), capital of Afghanistan. Located on the Kbul River in a valley strategically located between mountain passes, it has existed for some 3,500 years. It became the capital of the Mughal dynasty in the 16th century, and it remained under Mughal rule until 1738, when it was captured by the Iranian conqueror Ndir Shah. Kabul has been the capital of Afghanistan since 1776. When the Soviet Union invaded Afghanistan in 1979, it established a military command in Kabul. After the Soviet withdrawal in 1989, factional fighting among Afghan guerrillas continued intermittently and the city suffered widespread destruction. In 1996 the Taliban captured Kabul and imposed an austere form of Islamic rule. The city began to recover from years of violence only when the Taliban government was overthrown in 2001
{i} capital of and largest city in Afghanistan
the capital and largest city of Afghanistan; located in eastern Afghanistan
Kabul River
River in eastern Afghanistan and northwestern Pakistan. Rising west of the city of Kabul, it flows east into Pakistan and, after a course of 435 mi (700 km), joins the Indus River northwest of Islamabad. The Kbul River valley is a natural route for travel between Afghanistan and Pakistan; Alexander the Great used it to invade India in the 4th century BC. For much of its course, the river is tapped for irrigation
Türkçe - İngilizce
assent
admittance
admission

Please tell me the requirements for admission to the college. - Koleje kabul için gerekli şeyleri anlatabilir misiniz.

Admission to students only. - Sadece öğrenciler kabul edilir.

acceptance

Tom gave an acceptance speech. - Tom bir kabul konuşması yaptı.

Those customs found acceptance there. - O gelenekler orada kabul görmüştür.

concession
acknowledgement
acceptance; assent; acquiescence; admission; reception; approval; OK, Okay!, All right!, Agreed!, Done
approval
ok
(Kanun) accept

Do you accept credit cards? - Kredi kartlarını kabul ediyor musunuz?

They accepted him as the city's best doctor. - Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.

(Ticaret) election
agreement

We had to agree to total confidentiality and sign a non-disclosure agreement. - Toplam gizliliği kabul etmek ve bir gizlilik sözleşmesi imzalamak zorundaydık.

Tom nodded in agreement. - Tom başını sallayarak kabul etti.

adoption
all well and good
okay
well and good
acceptance bill
compliance
acquiescence
(Kanun) acquiescing
(Bilgisayar) accepted

I accepted her invitation. - Onun davetini kabul ettim.

They accepted him as the city's best doctor. - Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.

(Ticaret) accepting

I persuaded him into accepting the offer. - Öneriyi kabul etmesi için onu ikna ettim.

Thank you for accepting me. - Beni kabul ettiğin için teşekkür ederim.

acknowledge

He acknowledged my presence with a nod. - O, bir baş selamı ile varlığımı kabul etti.

His achievements were acknowledged. - Onun başarıları kabul edildi.

avow
all right!

All right. I'll accept your offer. - Tamam, önerinizi kabul edeceğim.

allowance
permit
recognition
done

He admitted having done wrong. - O, yanlış yaptığını kabul etti.

We agreed that something must be done. - Biz bir şey yapılması gerektiğini kabul ettik.

acceptation
it's a bargain
(Hukuk) acceptance, approval, formal confirmation, admission
receiving

I also use this study for receiving guests. - Bu çalışma odasını misafirleri kabul etmek için de kullanırım.

receiving (someone)
approve

The treaty was approved. - Antlaşma kabul edildi.

The team approved his proposal. - Takım onun önerisini kabul etti.

thumbs up

Tom gave Mary a thumbs up. - Tom Mary'yi kabul etti.

agreed

They agreed to work together on the project. - Projede birlikte çalışmayı kabul ettiler.

They agreed to work together. - Birlikte çalışmayı kabul ettiler.

acceptance; assent: acquiescence
reception

She made a wonderful speech at her friend's wedding reception. - O, arkadaşının düğün kabulünde harika bir konuşma yaptı.

He circulated from table to table at the reception. - Kabulde masadan masaya dolaştı.

I accept it./I agree./I assent
enactment
acceptence
sanction
accept to
acception
{i} acknowledgment
drawing room
(Nükleer Bilimler) assumption
enact
acquiescense
kabul etmek
approve

Tom has to approve this. - Tom bunu kabul etmek zorunda.

kabul edilebilir
admissible
kabul edilir
acceptable
kabul etmek
acknowledge

We have to acknowledge that. - Bunu kabul etmek zorundayız.

It's often very hard to acknowledge that you may have outgrown your friendship. - Arkadaşlığınızı aşmış olabileceğinizi kabul etmek genelde çok zordur.

kabul etmek
agree

My sponsor was willing to agree to my suggestion. - Benim sponsorum benim öneriyi kabul etmek için istekliydi.

There is no choice but to agree to his plan. - Onun planını kabul etmekten başka seçenek yoktur.

kabul etmemek
reject
kabul etmek zorunda kalmak
concede
kabul etmek
ok
kabul salonu
chamber
kabul edilebilirlik
admissibility
kabul edilebilirlik
acceptability
kabul et
(Konuşma Dili) let's face it
kabul etmek
confess
kabul etmemek
disclaim
kabul ifade eden
concessive
kabul etmeyenler
noes
kabul eden
receiver
kabul eden
agreeing
kabul eden
(Kanun) acceder
kabul edildi
sustained
kabul edilir
agreeable
kabul edilmek
make the cut
kabul edilmek
get across
kabul edilmek
go through
kabul edilmek
accepted

MasterCard and Visa are accepted. - MasterCard ve Visa kabul edilmektedir.

Tom wanted to be accepted. - Tom kabul edilmek istedi.

kabul edilmelidir ki
admittedly
kabul edilmez özür
lame excuse
kabul etme
acknowledge

You should acknowledge your failure. - Başarısızlığını kabul etmelisin.

It's often very hard to acknowledge that you may have outgrown your friendship. - Arkadaşlığınızı aşmış olabileceğinizi kabul etmek genelde çok zordur.

kabul etme
acceptingness
kabul etme
acknowledging

Tom was never very good at acknowledging mistakes. - Tom hataları kabul etmede çok iyi değildi.

Unlike yourself, I'm used to acknowledging my mistakes. - Senin aksine, ben hatalarımı kabul etmeye alışkınım.

kabul etme
acceptant
kabul etme
commissioning
kabul etme
(Bilgisayar) don't accept

Don't accept drinks from strangers. - Yabancılardan içecek kabul etmeyin.

Don't accept rides from strangers. - Yabancılardan gezinti kabul etmeyin.

kabul etme
avow
kabul etme
(Kanun) acknowledgement
kabul etme
embracement
kabul etme
conceding
kabul etmek
sustain
kabul etmek
defer to
kabul etmek
regard as
kabul etmek
presume
kabul etmek
recognize
kabul etmek
enrol
kabul etmek
take in
kabul etmek
have

You didn't have to accept such an unfair proposal. - Böyle uygunsuz bir öneriyi kabul etmek zorunda değildin.

Tom will have no choice but to agree. - Tom'un kabul etmekten başka hiç bir seçeneği olmayacak.

kabul etmek
(Ticaret) enact
kabul etmek
(Konuşma Dili) come clean
kabul etmek
daybreak
kabul etmek
come to terms with
kabul etmek
be sold on
kabul etmek
(Kanun) concur
kabul etmek
receive somebody
kabul etmek
fall in with somebody
kabul etmek
say yes
kabul etmek
postulate
kabul etmek
agree to

He was foolish to agree to the plan. - Planı kabul etmek aptalcaydı.

There is no choice but to agree to his plan. - Onun planını kabul etmekten başka seçenek yoktur.

kabul etmek
acquiescence
kabul etmek
accede to
kabul etmek
consist of
kabul etmek
accede
kabul etmek
defer
kabul etmek
embrace
kabul etmek
consent
kabul etmek
acquiesce
kabul etmek
grant
kabul etmek
assume
kabul etmek
(Politika, Siyaset) receive

Tom isn't yet ready to receive visitors. - Tom henüz ziyaretçi kabul etmek için hazır değil.

kabul etmek
ok, ok
kabul etmek
concede
kabul etmek
take

You have to take the good with the bad. - İyiyi ve kötüyü birarada kabul etmek zorundasın.

I don't want to take on any more work. - Daha fazla iş kabul etmek istemiyorum.

kabul etmek
allow
kabul etmek
assent
kabul etmek
take something on
kabul etmek
sanction
kabul etmek
fall in with
kabul etmek
assent to
kabul etmek
favor
kabul etmek
settle for
kabul etmek
give in
kabul etmek
go along with
kabul etmek
hold
kabul etmek
(Ticaret) endorse
kabul etmek
avow oneself
kabul etmek
favour
kabul etmek
consider
kabul etmek (bir dini)
embrace
kabul etmek (işi)
take on
kabul görmek
be accepted
kabul görmek
be admitted
kabul görmek
be approved
kabul görmek
gain acceptance
kabul görmek
gain admission
kabul olmak
be accepted
kabul olmak
be approved
kabul oyu
(Politika, Siyaset) affirmative vote
kabul salonu
hall
kabul edilmiştir
sustained
kabul töreni
rout
Kabul olunmayacak duaya amin denmez
(Atasözü) What is inadmissable meets with deaf ear
kabul edilebilir
Acceptable, reasonable, fair
kabul edilemez olmak
to be unacceptable
kabul edilmez
be accepted
kabul etmek
honour [Brit.]
kabul etmeme
nonacceptance
kabul etmemek
gainsay
kabul eden
consentient
kabul eden
acquiescent
kabul eden
susceptive
kabul eden kimse
receiver
kabul ederek
agreeably
kabul ederek
approvingly
kabul ederek
(Hukuk) recognising ... (in convention)
kabul edilebilen gürültü düzeyi
(Hukuk) permissible noise level
kabul edilebilir
done
kabul edilebilir
non objectionable
kabul edilebilir
acceptable, admissible
kabul edilebilir
receivable
kabul edilebilirlik
(Hukuk) receivability, admissibility
kabul edilemez
unacceptable

I think that's unacceptable. - Onun kabul edilemez olduğunu düşünüyorum.

Violence against anyone is unacceptable. - Birine karşı şiddet kabul edilemez.

kabul edilemez
inadmissible
kabul edilemez
stiff
kabul edilemez özür
lame excuse
kabul edilen
accepted
kabul edilen
putative
kabul edilen
acknowledged
kabul edilen
adopted
kabul edilenden fazlasını almak
(Hukuk) to encroach
kabul edilir
admissible
kabul edilme
(Hukuk) recognition
kabul edilmek
be approved of
kabul edilmek
pass muster
kabul edilmek
be accepted

Tom wanted to be accepted. - Tom kabul edilmek istedi.

kabul edilmek
gain admission
kabul edilmek
take
kabul edilmek
1. to be accepted. 2. to be received (into someone's presence)
kabul edilmek
be admitted

Where should I go to be admitted into the emergency room? - Acil servise kabul edilmek için nereye gitmeliyim?

kabul edilmemiş
unrecognized
kabul edilmemiş
dishonoured [Brit.]
kabul edilmezlik
inadmissibility
kabul edilmiş
uncontested
kabul edilmiş
(Hukuk) adopted
kabul edilmiş
received
kabul edilmiş
admitted
kabul edilmiş
canonical
kabul edilmiş
(itiraz) sustained
kabul etme
avowal
kabul etme
agreement

We had to agree to total confidentiality and sign a non-disclosure agreement. - Toplam gizliliği kabul etmek ve bir gizlilik sözleşmesi imzalamak zorundaydık.

kabul etme
intromission
kabul etme
(Hukuk) adoption
kabul etme
(vücut) take
kabul etme
acquiescence
kabul etme
acceptance

His acceptance of the present was regarded as bribery. - Onun hediyeyi kabul etmesi rüşvet olarak kabul edildi

kabul etmek
(çek) honor
kabul etmek
(üyeliğe vb.) enfranchise
kabul etmek
1. to accept; to consent, agree to; to acquiesce in. 2. to receive (someone)
kabul etmek
turn thumbs up on
kabul etmek
certify
kabul etmek
(Hukuk) to adopt, to approve, to grant, to acknowledge
kabul etmek
a) to accept, to consent, to agree (to), to assent (to), to accede b) to admit, to concede, to acknowledge c) to receive (sb) d) to approve, to adopt e) to presume
kabul etmem
i won't hear of it
kabul etmeme
impeachment
kabul etmeme
(Hukuk) exclusion
kabul etmeme
disavowal
kabul etmeme
refusal
kabul etmemek
disapprove
kabul etmemek
repudiate
kabul etmemek
refuse
kabul etmemek
rule out
kabul etmemek
wave aside
kabul etmemek
rule smth. out of order
kâbul