Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Bütün kanunlar adil değildir.
- Not all laws are just.
Onun payını ödememiz adildir.
- It is just that we should pay his share.
Hayır, teşekkürler. Yalnızca bakıyorum.
- No, thank you. I am just looking.
Bu sabah buraya yalnızca ben geldim.
- I just got here this morning.
O, Paris'ten henüz döndü.
- He has just come back from Paris.
Johnny sadece birkaç ay önce İspanya'ya taşındı, o henüz İspanyolca konuşmaya alışkın değil.
- Johnny moved to Spain just a few months ago, so he isn't used to speaking Spanish as yet.
Bence, sigara karşıtı yasa makul.
- The anti-smoking law is just, in my opinion.
Açıklama makul geliyor ama bu sadece tutarlı değil.
- Your explanation sounds plausible, but it just doesn't hold water.
Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
- The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
- Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
Haksız bir barış, haklı bir savaştan daha iyidir.
- An unjust peace is better than a just war.
Sadece haklı olduğumdan emin olmak istedim.
- I just wanted to make sure I was right.
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom arrived at just the right moment.
Tom tam gece yarısından önce yatağa doğru gitti.
- Tom crawled into bed just before midnight.
Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
- Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
- When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
- Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
- Just stay put for a minute while I look for him.
Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
Bu sadece mantıklı olmuyor.
- This just doesn't make sense.
O sadece mantıklı değil.
- That just doesn't make sense.
Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
- Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
O, sadece nazik değil ama dürüst de.
- He is not just kind, but honest too.
Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı.
- Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Testi güçlükle geçmeyi başardı.
- He just barely managed to pass the test.
Ben kimim? Ben bir şairim. Ne yapıyorum? Yazıyorum. Nasıl yaşıyorum? Güçbela yaşıyorum.
- Who am I? I am a poet. What do I do? I write. How do I live? I just live.
Büyükçe bir sandalye, ama kapı aralığından anca geçer.
- It's a biggish chair, but it'll just barely fit through the doorway.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
Ben şimdi bir silah sesi duydum.
- I heard a shot just now.
Ben şimdi onun adını hatırlayamıyorum.
- I can't think of his name just now.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Yeni şapkana tam anlamıyla bayılıyorum.
- I just adore your new hat.
Tom'un en büyük oğlu, tam anlamıyla kendisine benziyor.
- Tom's oldest son looks just like him.
Tom tek kelimeyle farklı.
- Tom is just different.
Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
- Tom is managing just fine.
Tom kıl payı treni kaçırdı.
- Tom just missed the train.
Adalet sonunda galip gelecek.
- Justice will prevail in the end.
Sonunda kazanacak olan güç değil adalettir.
- It is justice, and not might, that wins in the end.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Yolculuğumuz; uzun, çetin ve tehlikeliydi. Yine de evlerimize sağ salim döndüğümüz için mutluyuz.
- Our trip was long, difficult and dangerous. We're just happy to be back home in one piece.
Lütfen sadece beni yalnız bırak. Düşünmek istiyorum.
- Please just leave me alone. I want to think.
Sadece yalnız bırakılmak istediler.
- They just wanted to be left alone.
O az önce izinli gitti.
- He's just gone on leave.
Şanslı bir ruh seni terk ettiği zaman, bir başkası seni alır.Ben az önce bir iş sınavını geçtim.
- When one lucky spirit abandons you another picks you up. I just passed an exam for a job.
Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.
- We should do justice to both sides on that issue.
Ben onu adaletli yapamam.
- I can't do it justice.
Fukushima No.1 nükleer santralinde, depremden hemen sonra bütün reaktörler durdu.
- At the Fukushima No.1 nuclear power plant, all the reactors stopped just after the quake.
Tom'un Boston'un hemen dışında küçük bir çiftliği var.
- Tom has a small farm just outside of Boston.
Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
- This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
Bu oda neredeyse yeterince büyük.
- This room is just about big enough.
O biraz önce odasını temizledi.
- She just cleaned her room.
Biraz önce sana söylediklerimi unut.
- Forget what I have just told you.
Mary daha yeni eve geldi.
- Mary has just come home.
Tom satın aldığı yeni masa örtüsünü masaya koydu.
- Tom put the new tablecloth he had just bought on the table.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır.
- Peace is not the absence of violence but the presence of justice.
Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
- The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
Tıpkı gerçek hortlaklar olduğu gibi gerçek aşk vardır; her insan onun hakkında konuşur, çok az sayıda insan onu görmüştür.
- There is real love just as there are real ghosts; every person speaks of it, few persons have seen it.
Öylesine yapabilirsin,bu nasıl yapıldığını bildiğin anlamına gelmez.
- Just because you can, doesn't mean you know how.
İngilizce ödevimi yapmayı henüz şimdi bitirdim.
- I have just now finished doing my English homework.
Paul az önce telefon etti.
- Paul telephoned just now.
O, az önce ofisten ayrıldı.
- He left the office just now.
Konumunu yitirdi çünkü yalan söylemekten kaçınmıştı.
- He lost his position just because he refused to tell a lie.
Erkek kardeşin aynı sana benziyor.
- Your brother looks just like you.
Büyüyünce aynı babam gibi olmak istiyorum.
- When I grow up I want to be just like my Dad.
Babam şu anda meşgul.
- My father is busy just now.
Tom şu anda burada değil.
- Tom isn't here just now.
Hemen hemen herkes geldi.
- Just about everyone came.
Tom hemen hemen senin kadar uzun.
- Tom is just about as tall as you are.
Bu oda neredeyse yeterince büyük.
- This room is just about big enough.
İşimi neredeyse bitirdim.
- I'm just about finished with my homework.
Hemen şimdi sana geliyorum.
- I'm coming to you just now.
Babam hemen şimdi dışarı çıktı.
- Dad just now went out.
O sadece biraz iğrenç.
- She's just a bit nauseous.
Ben sadece biraz çekindim.
- I did hesitate just a bit.
Tom genellikle gece yarısından hemen önce yatmaya gider.
- Tom usually goes to bed just before midnight.
Bu sabah toplantıdan hemen önce Tom'la konuştum.
- I talked to Tom this morning just before the meeting.
Tom sadece Mary'nin müzikal yetenekleriyle ilgili değildi.
- Tom was not just interested in Mary's musical abilities.
Tom sadece Mary'ye yardım etmekle ilgilendiğini söyledi.
- Tom said he was just interested in helping Mary.
Just in case you were wondering .
Tom Noel için tam vaktinde eve geri döndü.
- Tom came back home just in time for Christmas.
Tom akşam yemeği için eve tam vaktinde gelir.
- Tom usually arrives home just in time for dinner.
Korkmayın. Sadece benim.
- Don't be afraid. It's just me.
O filmi sevmeyen sadece ben değildim.
- It wasn't just me who didn't like that movie.
Hemen sahilin oralarda beğeneceğini düşündüğüm gerçekten iyi bir lokanta var.
- There is a really good restaurant just off the beach that I think you'd enjoy.
They need things to be perfect or just right.
Büyüyünce tıpkı babam gibi olmak istiyorum.
- When I grow up, I want to be just like my father.
Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı.
- Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.
O, tam ben evden ayrılırken geldi.
- He arrived just as I was leaving home.
Sadece ne kadar açsın?
- Just how hungry are you?
Sadece ne kadar büyük bir aptal olduğumu mu düşünüyorsun?
- Just how big an idiot do you think I am?
Henüz vazgeçmek için hazır değilim.
- I'm not ready to give up just yet.
Henüz onlara söyleme.
- Don't tell them just yet.
Bir dakika. Karar vermedim.
- Just a moment. I haven't made up my mind.
Bir dakika. Henüz bitirmedim.
- Just a moment. I haven't finished yet.
Tüm paranla, yaklaşık olarak istediğin her şeyi alabilmen gerekir.
- With all your money, you should be able to buy just about anything you want.
Tom yaklaşık olarak söylediğim her şeyin tersini söylüyor.
- Tom contradicts just about everything I say.
Tom istediği bir şeyi almak için aşağı yukarı yeterince zengin.
- Tom is rich enough to buy just about anything he wants.
Sanırım aşağı yukarı istediğim bilgisayarı alacak kadar param var.
- I think I have just about enough money to buy the computer that I want.
Tıpkı annesine benziyor.
- He looks just like his mother.
Tıpkı batan bir gemiyi terkeden fareler gibi.
- It's just like rats leaving a sinking ship.
O şimdi eve geldi. Bunu bilmiyor muydunuz?
- He came home just now. Didn't you know that?
Ben şimdi bir silah sesi duydum.
- I heard a shot just now.
He calls it vermillion, but it's just red to me.
It is a just assessment of the facts.
It looks like a just solution at first glance.
The piece just might fit.
He wants everything just right for the big day.
They just left, but you may leave a message at the desk.
The pitch is ... juuuuust a bit outside. The catcher didn't even reach for that one.
The first pitch is ... just a bit outside.
After screening her application, the office manager decided that the young woman was just another pretty face and decided to hire someone who was better.
Marshall stepped away from the conversation, and it was just as well. It could only have gotten hotter from that point.
; nor shall private property be taken for public use, without just compensation.
It may appear that they're getting ahead by cheating, but they'll get their just deserts in the end.
Well that's just ducky!.
Throughout 1782 and most of 1783 there was a mixture of defacto peace but preparedness for war just in case it should be resumed, a sort of cold war.
We were jogging slowly in the park when, just like that, she collapsed.
I'll be coming just now.
I was talking to my friend on the phone just now.
He didn't like it one bit, but he smiled just the same.
The fortuneteller told Jane that there was an adventure for her just around the corner.
I may as well have a look.
... It's just -- it was a way for me to release so many years of ...
... watching or anything. So I think you'll probably be just fine. ...