Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
- I'm just going to rest during the summer vacation.
Bütün kanunlar adil değildir.
- Not all laws are just.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Hayır, teşekkürler. Yalnızca bakıyorum.
- No, thank you. I am just looking.
Henüz ne diyeceğimi bilmiyorum.
- I just don't know what to say.
O, Paris'ten henüz döndü.
- He has just come back from Paris.
Açıklama makul geliyor ama bu sadece tutarlı değil.
- Your explanation sounds plausible, but it just doesn't hold water.
Öyle yapmamın makul olduğunu düşüneceksin.
- You will think it just that I should do so.
Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
- The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
- He, just like you, is a good golfer.
Sadece haklı olabilirsin.
- You might just be right.
Sadece haklı olduğumdan emin olmak istedim.
- I just wanted to make sure I was right.
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom arrived at just the right moment.
Tom tam gece yarısından önce yatağa doğru gitti.
- Tom crawled into bed just before midnight.
Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
- I'm just going to rest during the summer vacation.
Dükkan tiyatronun tam karşısında.
- The store is just across from the theater.
Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
- When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
- Just stay put for a minute while I look for him.
Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
O artık mantıklı değil.
- It just doesn't make sense anymore.
O sadece mantıklı değil.
- That just doesn't make sense.
Ben sadece dürüst davranıyorum.
- I'm just being honest.
Tom sadece dürüst oluyor.
- Tom is just being honest.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı.
- Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Testi güçlükle geçmeyi başardı.
- He just barely managed to pass the test.
Ben kimim? Ben bir şairim. Ne yapıyorum? Yazıyorum. Nasıl yaşıyorum? Güçbela yaşıyorum.
- Who am I? I am a poet. What do I do? I write. How do I live? I just live.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
Kesinlikle. Ancak onu teyit etmem gerekecek, lütfen sadece biraz bekleyin.
- Certainly. I will need to confirm it, however. Please wait just a moment.
Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
- The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
Şimdi dışarıya gelmen ve o tür bir şey söylemen yangına körükle gitmek olur.
- For you to come out and say that kind of thing now would just be pouring oil on the fire.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Yeni şapkana tam anlamıyla bayılıyorum.
- I just adore your new hat.
Tom'un en büyük oğlu, tam anlamıyla kendisine benziyor.
- Tom's oldest son looks just like him.
Tek kelimeyle harika görünüyor.
- It looks just perfect.
Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
- Tom is managing just fine.
Tom kıl payı treni kaçırdı.
- Tom just missed the train.
Adalet sonunda galip gelecek.
- Justice will prevail in the end.
Sonunda kazanacak olan güç değil adalettir.
- It is justice, and not might, that wins in the end.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Yolculuğumuz; uzun, çetin ve tehlikeliydi. Yine de evlerimize sağ salim döndüğümüz için mutluyuz.
- Our trip was long, difficult and dangerous. We're just happy to be back home in one piece.
Lütfen sadece beni yalnız bırak. Düşünmek istiyorum.
- Please just leave me alone. I want to think.
Sadece yalnız bırakılmak istediler.
- They just wanted to be left alone.
Şanslı bir ruh seni terk ettiği zaman, bir başkası seni alır.Ben az önce bir iş sınavını geçtim.
- When one lucky spirit abandons you another picks you up. I just passed an exam for a job.
O az önce izinli gitti.
- He's just gone on leave.
Ben onu adaletli yapamam.
- I can't do it justice.
Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.
- We should do justice to both sides on that issue.
Fukushima No.1 nükleer santralinde, depremden hemen sonra bütün reaktörler durdu.
- At the Fukushima No.1 nuclear power plant, all the reactors stopped just after the quake.
Belediye binası hemen köşede.
- The city hall is just around the corner.
Burada işimiz neredeyse bitmek üzere.
- We're just about finished here.
Tom fıstığın haricinde neredeyse her şeyi yiyebiliyor.
- Tom can eat just about anything but peanuts.
Biraz önce sana söylediğimi unut.
- Forget what I have just told you.
O biraz önce odasını temizledi.
- She just cleaned her room.
Bitirdin mi? Aksine, yeni başlıyorum.
- Have you finished it? On the contrary, I'm just starting.
Tom aldığı eski gitara yeni teller taktı.
- Tom put new strings on the old guitar that he had just bought.
Tom sadece arkadaş olmak istedi. Ancak, Mary çok daha fazlasını istedi.
- Tom wanted to be just friends. However, Mary wanted much more.
Kesinlikle. Ancak onu teyit etmem gerekecek, lütfen sadece biraz bekleyin.
- Certainly. I will need to confirm it, however. Please wait just a moment.
Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
- The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
Tom'unki tıpkı Mary'ninki kadar yeni.
- Tom's is just as new as Mary's.
Öylesine yapabilirsin,bu nasıl yapıldığını bildiğin anlamına gelmez.
- Just because you can, doesn't mean you know how.
İngilizce ödevimi yapmayı henüz şimdi bitirdim.
- I have just now finished doing my English homework.
Paul az önce telefon etti.
- Paul telephoned just now.
O, az önce ofisten ayrıldı.
- He left the office just now.
Konumunu yitirdi çünkü yalan söylemekten kaçınmıştı.
- He lost his position just because he refused to tell a lie.
Büyüyünce aynı senin gibi olmak istiyorum.
- When I grow up, I want to be just like you.
Tom aynı babası, büyükbabaları ve kardeşleri gibi bir sakala sahip.
- Tom has a beard just like his father, grandfathers and brothers do.
Annem şu anda çok meşgul.
- Mother is very busy just now.
Babam şu anda meşgul.
- My father is busy just now.
Hemen hemen herkes geldi.
- Just about everyone came.
Tom hemen hemen her gün masa tenisi oynar.
- Tom plays table tennis just about every day.
Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
İşimi neredeyse bitirdim.
- I'm just about finished with my homework.
Babam hemen şimdi dışarı çıktı.
- Dad just now went out.
Hemen şimdi sana geliyorum.
- I'm coming to you just now.
O sadece biraz iğrenç.
- She's just a bit nauseous.
Ben sadece biraz çekindim.
- I did hesitate just a bit.
Akşam yemeğini yemeden hemen önce köpeğimi beslerim.
- I feed my dog just before I eat dinner.
Tom genellikle gece yarısından hemen önce yatmaya gider.
- Tom usually goes to bed just before midnight.
O onunla sadece ilgilenmiyor, ona deli oluyor.
- He is not just interested, he's crazy about it.
Sadece sen zamanında geldin.
- You are only just in time.
Just in case you were wondering .
Tom Noel için tam vaktinde eve geri döndü.
- Tom came back home just in time for Christmas.
Tom tam vaktinde okula geldi.
- Tom got to school just in time.
O sadece ben miyim yoksa orada bir kedi mi var?
- Is it just me or is there a cat there?
Korkmayın. Sadece benim.
- Don't be afraid. It's just me.
Hemen sahilin oralarda beğeneceğini düşündüğüm gerçekten iyi bir lokanta var.
- There is a really good restaurant just off the beach that I think you'd enjoy.
They need things to be perfect or just right.
Büyüyünce tıpkı babam gibi olmak istiyorum.
- When I grow up, I want to be just like my father.
Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı.
- Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.
O, tam ben evden ayrılırken geldi.
- He arrived just as I was leaving home.
Sadece ne kadar açsın?
- Just how hungry are you?
Sadece ne kadar büyük bir aptal olduğumu mu düşünüyorsun?
- Just how big an idiot do you think I am?
Henüz kararını verme.
- Don't make up your mind just yet.
Henüz herhangi birine söylememiz gerektiğini sanmıyorum.
- I don't think we should tell anybody just yet.
Bir dakika. Henüz kararımı vermedim.
- Just a moment. I haven't made up my mind yet.
Bir dakika. Karar vermedim.
- Just a moment. I haven't made up my mind.
Tom yaklaşık olarak bir erkeğin isteyebileceği her şeye sahip.
- Tom has just about everything a man could want.
Yaklaşık olarak bu işi bitirdik.
- We're just about finished with this job.
Sanırım aşağı yukarı istediğim bilgisayarı alacak kadar param var.
- I think I have just about enough money to buy the computer that I want.
Tom istediği bir şeyi almak için aşağı yukarı yeterince zengin.
- Tom is rich enough to buy just about anything he wants.
Tıpkı batan bir gemiyi terkeden fareler gibi.
- It's just like rats leaving a sinking ship.
Bu tıpkı ayda yürümek gibi bir şey.
- It's just like walking on the moon.
Ben söylediklerini şimdi geri almanı istiyorum.
- I want you to take back what you said just now.
Ben şimdi bir silah sesi duydum.
- I heard a shot just now.
He calls it vermillion, but it's just red to me.
It is a just assessment of the facts.
It looks like a just solution at first glance.
The piece just might fit.
He wants everything just right for the big day.
They just left, but you may leave a message at the desk.
The pitch is ... juuuuust a bit outside. The catcher didn't even reach for that one.
The first pitch is ... just a bit outside.
After screening her application, the office manager decided that the young woman was just another pretty face and decided to hire someone who was better.
Marshall stepped away from the conversation, and it was just as well. It could only have gotten hotter from that point.
; nor shall private property be taken for public use, without just compensation.
It may appear that they're getting ahead by cheating, but they'll get their just deserts in the end.
Well that's just ducky!.
Throughout 1782 and most of 1783 there was a mixture of defacto peace but preparedness for war just in case it should be resumed, a sort of cold war.
We were jogging slowly in the park when, just like that, she collapsed.
I'll be coming just now.
I was talking to my friend on the phone just now.
He didn't like it one bit, but he smiled just the same.
The fortuneteller told Jane that there was an adventure for her just around the corner.
I may as well have a look.
... So for me, the reason to use Creative Commons is not just commercial, although I think in ...
... on it. And it looks like we had it especially made. But, really, we just glued them on. ...