iyiye

listen to the pronunciation of iyiye
Türkçe - İngilizce
good
An item of merchandise
A result that is positive in the view of the speaker
superior to the average; "in fine spirits"; "a fine student"; "made good grades"; "morale was good"; "had good weather for the parade"
If you get a good deal or a good price when you buy or sell something, you receive a lot in exchange for what you give. Whether such properties are a good deal will depend on individual situations The merchandise is reasonably priced and offers exceptionally good value
If you say that it is good that something should happen or good to do something, you mean it is desirable, acceptable, or right. I think it's good that some people are going It is always best to choose organically grown foods if possible. bad
A reasonable amount of time
If people are good friends, they get on well together and are very close. She and Gavin are good friends She's my best friend, and I really love her
A good idea, reason, method, or decision is a sensible or valid one. They thought it was a good idea to make some offenders do community service There is good reason to doubt this Could you give me some advice on the best way to do this? bad, poor
of moral excellence; "a genuinely good person"; "a just cause"; "an upright and respectable man"; "the life of the nation is secure only while the nation is honest, truthful, and virtuous"- Frederick Douglass
resulting favorably; "its a good thing that I wasn't there"; "it is good that you stayed"; "it is well that no one saw you"; "all's well that ends well"
Clever; skillful; dexterous; ready; handy; followed especially by at
Some minor replacement parts; metal smoothly rusted or lightly pitted in places, cleaned or reblued; principal lettering, numerals, and design on metal legible; wood refinished, scratched, bruised, or minor cracks repaired; in good working order
morally admirable
Of food, having a particularly pleasant taste
An average used book that has all pages or leaves present There will be a little wear, and any defects will be noted
having or showing or arising from a desire to promote the welfare or happiness of others; "his benevolent smile"; "a benevolent nature"
with or in a close or intimate relationship; "a good friend"; "my sisters and brothers are near and dear"
Good describes the average used and worn book that has all pages or leaves present Any defects must be noted (AB Bookman )
capable of pleasing; "good looks"
Possessing desirable qualities; adapted to answer the end designed; promoting success, welfare, or happiness; serviceable; useful; fit; excellent; admirable; commendable; not bad, corrupt, evil, noxious, offensive, or troublesome, etc
iyi
decent

Tom can't seem to find a decent job. - Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.

You had better go there in decent clothes. - Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.

iyi
well

John can't speak French well. - John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.

My mom doesn't speak English very well. - Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.

iyi
{s} good

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

iyi
fine

I think it will be fine. - Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.

Guinness is the finest of beers. - Guinness biraların en iyisidir.

iyiye yorulur olgu
is attributed to better case
iyiye doğru gitmek
change for the better
iyiye gitme
upturn
iyiye gitmek
turn the corner
iyiye gitmek
to look up, to change for the better
iyiye gitmek
be over the hump
iyiye iyi, kötüye kötü demek
to call a spade a spade, speak plainly, be forthright
iyiye işaret etmek
to bode well
iyiye işaret olmak
bode well
iyiye işaret olmak
augur well
iyiye çekmek
1. to put a good interpretation on. 2. to consider (something) to be a good omen
iyiden iyiye, iyice
from good to better, well
iyiden iyiye
thoroughly, fully, completely
iyi
{s} kind

I am deeply grateful to you for your kindness. - İyiliğin için sana derinden minnettarım.

I'll never forget your kindness as long as I live. - İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.

iyi
{s} just

The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath. - Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.

He, just like you, is a good golfer. - O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.

iyi
all right

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

Mr. Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

iyi
{s} alright

Don't worry, mom. I'll be alright! - Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!

Is everything alright here? - Burada her şey iyi mi?

iyi
comfortable

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

iyi
OK
iyi
decently
bilinçaltındaki güdüleri iyiye yönlendirme
sublimation
iyi
great

Bob and I are great friends. - Bob ve ben çok iyi arkadaşlarız.

Great care has been taken to use only the finest ingredients. - Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.

iyi
{i} B
güdüleri iyiye yönlendirme
sublimation
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

Relations with Canada remained correct and cool. - Kanada ile ilişkiler doğru ve iyi kaldı.

When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good. - Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

Benjamin Harrison's campaign was well-organized. - Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.

The man is well-known all over the village. - Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

I decided to be happy because it's good for my health. - Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.

Happy is a man who marries a good wife. - İyi bir eş ile evlenen bir adam mutludur.

iyi
likely

It is likely to be fine. - O, muhtemelen iyi olacak.

You know as well as I do that that isn't likely to happen. - Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.

iyiye gitmek
thrive
iyi
in good health, well. İ
iyi
right

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

Mr Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

Tom is a fairly decent golfer. - Tom oldukça iyi bir golfçüdür.

Tom did fairly well on the test he took yesterday. - Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.

iyi
o.k
iyi
nice

It is lucky that the weather should be so nice. - Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.

She's a really nice girl. - O gerçekten iyi bir kız.

iyi
pretty

Tom is pretty sure everything will go well. - Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.

Tom knows Mary pretty well. - Tom Mary'yi oldukça iyi biliyor.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyiye gitmek
improve
iyiye gitmek
look up
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
bilinçaltındaki güdüleri iyiye yönlendirmek
sublimate
bilinçaltındaki güdülerini iyiye yöneltmek
sublime
daha iyiye gitmek
take a turn for the better
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

John isn't well enough to go to school today. - John, bugün okula gitmek için yeteri kadar iyi değildir.

I know it well enough. - Ben onu yeterince iyi tanıyorum.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

It sounds pretty good. - O, oldukça iyi görünüyor.

That sounds too good to be true. - O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.

iyi
okay

I think I’m going to be okay. - Sanırım iyi olacağım.

Are you okay? You look really sad. - İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.

iyi
OK, OK
iyi
agree

We all agreed it was a good idea. - Hepimiz bunun iyi bir fikir olduğunu kabul ettik.

Oysters don't agree with me. - İstiridye bana iyi gelmiyor.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is a good boy, and what is better, very handsome. - O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.

He is not handsome, to be sure, but he is good-natured. - O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.

iyi
bonzer
iyi
whole

As a whole his works are neither good nor bad. - Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.

Swimming is good exercise for the whole body. - Yüzme vücudun bütünü için iyi bir egzersizdir.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
iyiye gitmek
change for the better
Türkçe - Türkçe

iyiye teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

iyiden iyiye
Adamakıllı, çok iyi, gereği gibi
iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
İyi
(Hukuk) BONUS
iyiye