Healing the wounds of the heart takes time.
- Kalp yaralarını iyileştirmek zaman alır.
War, disease, and famine continue to ravage the poverty-stricken country, despite the decades-long international effort to ameliorate the situation.
- Durumu iyileştirmek için on yıllardır devam eden uluslararası çabalara rağmen, savaş, hastalık ve kıtlık yoksulluk çeken ülkeyi yok etmeye devam ediyor.
Dan wanted to improve the lives of others.
- Dan, diğerlerinin yaşamını iyileştirmek istedi.
In order to improve the environment.
- Çevreyi iyileştirmek için.
They want to better their working conditions.
- Çalışma şartlarını iyileştirmek istiyorlar.
Tom can't seem to find a decent job.
- Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.
I can't believe how hard it is to find decent grub around here.
- Buralarda iyi bir yiyecek bulmanın ne kadar zor olduğuna inanamıyorum.
John can't speak French well.
- John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
Fine, thank you. And you?
- İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
I think it will be fine.
- Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
I can't thank you enough for your kindness.
- Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.
I'll never forget your kindness as long as I live.
- İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.
He, just like you, is a good golfer.
- O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
As long as we love each other, we'll be all right.
- Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Don't worry, mom. I'll be alright!
- Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!
I need someone to hold me and tell me everything will be alright.
- Beni tutacak ve bana her şeyin iyi olacağını söyleyecek birine ihtiyacım var.
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
- Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
The growth of online shopping and booking has greatly improved life for the consumers.
- Online alışveriş ve rezervasyonun büyümesi tüketiciler için hayatı oldukça iyileştirdi.
Great care has been taken to use only the finest ingredients.
- Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.
Numerous other enhancements were added.
- Sayısız başka iyileştirme eklendi.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
This translation is not quite up to snuff.
- Bu çeviri oldukça iyi değil.
Your dad is really cool. Not really.
- Baban gerçekten iyidir. Pek sayılmaz.
I always thought Tom was so cool.
- Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.
A good doctor is sympathetic to his patients.
- İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
Hoover was well-known to Americans.
- Hoover, Amerikalılar için iyi tanınmış biriydi.
The man is well-known all over the village.
- Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
Happy birthday, Muiriel!
- İyi ki doğdun, Muiriel!
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
Tom said that he thought the economy was likely to get better.
- Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.
You know as well as I do that that isn't likely to happen.
- Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.
We are always aiming at improving the quality of service.
- Biz her zaman servis kalitesinde iyileştirmeyi amaçlıyoruz.
As long as we love each other, we'll be all right.
- Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Tom speaks French fairly well, doesn't he?
- Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?
Tom is a fairly decent golfer.
- Tom oldukça iyi bir golfçüdür.
There's a nice Thai restaurant near here.
- Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.
Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
- Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
Tom knows Mary pretty well.
- Tom Mary'yi oldukça iyi biliyor.
Tom is pretty sure everything will go well.
- Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
John isn't well enough to go to school today.
- John, bugün okula gitmek için yeteri kadar iyi değildir.
He can read well enough.
- O yeterince iyi okuyabilir.
That sounds too good to be true.
- O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.
It sounds pretty good.
- O, oldukça iyi görünüyor.
I think I’m going to be okay.
- Sanırım iyi olacağım.
Tom did okay on the test.
- Tom sınavda iyi yaptı.
The climate here doesn't agree with me.
- Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.
We all agreed it was a good idea.
- Hepimiz bunun iyi bir fikir olduğunu kabul ettik.
He is handsome. In addition, he is good at sport.
- O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.
He is not handsome, to be sure, but he is good-natured.
- O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.
Karam is the best student in the whole school.
- Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.
As a whole, the plan seems to be good.
- Bir bütün olarak, plan iyi gibi görünüyor.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
We've seen all-round improvements lately.
- Hepimiz son zamanlarda çok yönlü iyileştirmeler gördük.
There will be improvements.
- İyileştirmeler olacak.