iyileşme

listen to the pronunciation of iyileşme
Türkçe - İngilizce
(Hukuk) recovery

He is now on the way to recovery. - O şimdi iyileşme yolunda.

You are now on the way to recovery. - Şimdi iyileşme yolundasın.

recruitment
healing

The healing can now begin. - Artık iyileşme başlayabilir.

This herbal ointment relieves pain and promotes healing. - Bu bitkisel merhem ağrıyı hafifletir ve iyileşmesini destekler.

upswing
recuperation
amelioration
progress, recovery
betterment
(yara) cicatrization
improvement, getting better
convalescent

This food is perfect for a convalescent. - Bu yiyecek iyileşme için idealdir.

improvement

Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement. - Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.

We have a lot of room for improvement. - İyileşme için çok fazla alanımız var.

getting better

Things keep getting better. - İşler iyileşmeye devam ediyor.

Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement. - Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.

convalescence
recovery, getting well
cure
(Politika, Siyaset) advance
get well

I want my mother to get well soon. - Ben annemin kısa sürede iyileşmesini istiyorum.

I want you to get well. - İyileşmeni istiyorum.

heal

The wound has not healed yet. - Yara henüz iyileşmedi.

The wound has not yet healed. - Yara henüz iyileşmedi.

upturn
melioration
progress
iyileşmek
get better

We've got to get better. - Biz iyileşmek zorundayız.

I want to get better at tennis. - Teniste iyileşmek istiyorum.

iyi
decent

You had better go there in decent clothes. - Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.

Tom got a decent grade on the test he took last week. - Tom geçen hafta girdiği sınavda iyi bir not aldı.

iyileşmek
recover

Most of Tom's friends know that he's a recovering alcoholic. - Tom'un arkadaşlarının çoğu onun iyileşmekte olan bir alkolik olduğunu biliyor.

Will it take long to recover? - İyileşmek uzun zaman alacak mı?

iyi
well

Copper conducts electricity well. - Bakır elektriği iyi iletir.

That tie suits you very well. - Bu kravat sana çok iyi uyuyor.

iyi
{s} good

He is no good as a doctor. - Doktor olarak iyi değil.

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

İyileşmek
get better

I want to get better at tennis. - Teniste iyileşmek istiyorum.

I want to get better at guitar. - Ben gitarda iyileşmek istiyorum.

iyi
fine

Guinness is the finest of beers. - Guinness biraların en iyisidir.

Fine, thank you. And you? - İyiyim, teşekkürler. Ya siz?

iyileşme dönemi
convalescence
iyileşme dönemindeki
valetudinarian
iyileşmek
come to
iyi
{s} kind

I can't thank you enough for your kindness. - Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.

I am deeply grateful to you for your kindness. - İyiliğin için sana derinden minnettarım.

iyileşmek
improve
iyi
{s} just

Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen. - Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.

He, just like you, is a good golfer. - O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.

iyi
all right

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
{s} alright

I'm alright if you're alright. - Sen iyiysen ben iyiyim.

Tom, are you feeling alright? - Tom, kendini iyi hissediyor musun?

iyi
comfortable

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

iyi
OK
iyileşmek
pick up
iyileşmek
{f} ameliorate
iyi
decently
iyileşmek
convalesce
iyi
great

Bob and I are great friends. - Bob ve ben çok iyi arkadaşlarız.

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

iyi
{i} B
iyileşmek
get well

You can't rely on medicine alone if you want to get well. - İyileşmek istiyorsan yalnız tıpa güvenemezsin.

If you want to get well, you need to keep taking this medicine. - Eğer iyileşmek istiyorsan bu ilacı almayı sürdürmelisin.

iyileşmek
to get better; to improve, to better; to recover, to convalesce, to recuperate, to heal, to mend, to rally
iyileşmek
do better
iyileşmek
rise
iyileşmek
amend
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good. - Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.

I always thought Tom was so cool. - Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

Lincoln was not well-known. - Lincoln iyi tanınmıyordu.

Hoover was well-known to Americans. - Hoover, Amerikalılar için iyi tanınmış biriydi.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

Happy birthday, Muiriel! - İyi ki doğdun, Muiriel!

I decided to be happy because it's good for my health. - Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.

iyi
likely

It is likely to be fine. - O, muhtemelen iyi olacak.

Tom said that he thought the economy was likely to get better. - Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.

iyileşmek
come through
iyileşmek
mend
iyileşmek
heal up
iyileşmek
heal

It takes time to heal from a divorce. - Bir boşanmadan iyileşmek zaman alır.

iyileşmek
look
iyileşmek
{f} recuperate
iyileşmek
get over an illness
iyileşmek
ground
iyileşmek
better

We've got to get better. - Biz iyileşmek zorundayız.

We have to get better. - Biz iyileşmek zorundayız.

iyileşmek
reform
iyi
in good health, well. İ
iyi
right

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

The house looked good; moreover, the price was right. - Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

Tom speaks French fairly well, doesn't he? - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?

Tom is a fairly decent golfer. - Tom oldukça iyi bir golfçüdür.

iyi
o.k
iyi
nice

There's a nice Thai restaurant near here. - Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.

It is lucky that the weather should be so nice. - Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.

iyi
pretty

Tom can speak French pretty well. - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabilir.

That's a pretty good idea. - O oldukça iyi bir fikir.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyileşmek
meliorate
iyileşmek
rally
iyileşmek
bounce back
iyileşmek
get over
iyileşmek
get on
iyileşmek
thrive
iyileşmek
heal over
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyileşmek
cicatrize
iyileşmek
pull round
iyileşmek
come along
iyileşmek
pull through
iyileşmek
perk oneself up
iyileşmek
to recover (from illness)
iyileşmek
perk oneself
istirahat ve iyileşme
(Askeri) rest and recuperation
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

I know it well enough. - Ben onu yeterince iyi tanıyorum.

Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license. - Tom sürücü belgesini almak için sürücü testinde yeterince iyi yapamadı.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

That offer sounds too good to be true. What's the catch? - Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.

It sounds pretty good. - O, oldukça iyi görünüyor.

iyi
okay

I hope everything is okay. - Umarım her şey iyidir.

Tom did okay on the test. - Tom sınavda iyi yaptı.

iyi
OK, OK
iyi
agree

Tom agreed that Mary's suggestions were good ones. - Tom Mary'nin önerilerinin iyi olanlar olduğunu kabul etti.

This climate doesn't agree with me. - Bu iklim bana iyi gelmiyor.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is handsome. In addition, he is good at sport. - O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.

He is a good boy, and what is better, very handsome. - O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.

iyi
bonzer
iyi
whole

Swimming is good exercise for the whole body. - Yüzme vücudun bütünü için iyi bir egzersizdir.

As a whole, the plan seems to be good. - Bir bütün olarak, plan iyi gibi görünüyor.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
iyileşmek
to get better, improve
iyileşmek
{f} recruit
iyileşmek
return to health
iyileşmek
be recovered from
zihinsel iyileşme
(Tıp,Pisikoloji, Ruhbilim) mental healing
çabuk iyileşme özelliği
resilience
Türkçe - Türkçe
İyileşmek işi
iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
iyileşmek
İyi duruma gelmek
iyileşmek
Hastalıktan kurtulmak, sağlığı yerine gelmek, salah bulmak: "İyileşmek için en küçük bir gayret göstermiyorsun."- N. Cumalı
iyileşmek
Hastalıktan kurtulmak, sağlığı yerine gelmek, salâh bulmak
İyi
(Hukuk) BONUS
İyileşmek
kapanmak