Their culture values obedience to those in positions of authority.
- Onların kültür değerleri, otorite konumundaki kişilere itaat etmektir.
We wouldn't want to disobey the teacher, would we?
- Öğretmene itaat etmek istemedik, değil mi?
As a matter of fact, God wants man to disobey. To disobey is to seek.
- Nitekim Tanrı insanın itaat etmesini istiyor. Itaatsizlik etmek aramaktır.
I can't do anything but obey him.
- Ona itaat etmekten başka bir şey yapamıyorum.
There was no option but to obey.
- İtaat etmekten başka bir seçenek yoktu.
He had to obey her decision.
- Onun kararına itaat etmek zorunda kaldı.
You are here in order to obey my commands.
- Sen emirlerime itaat etmek için buradasın.