It is going to rain because it is very cloudy.
O, ona nerede yaşadığını sordu.
- He asked her where she lived.
Ona kendi odamı gösterdim.
- I showed her my room.
O, ona bir süveter aldı.
- She bought him a sweater.
Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- The bank lent him 500 dollars.
Karlarla örtülü şu dağa bak.
- Look at that mountain which is covered with snow.
Bu bir ev, şu ise camidir.
- This is a house and that is a mosque.
Artık seni sevmiyorum.
- I don't love you anymore.
Artık seni sevmiyorum.
- I no longer love you.
Tatoeba Projesi bizim sanal evimizdir.
- Tatoeba Project is our virtual home.
Bizim ana dilimiz Japoncadır.
- Our native language is Japanese.
Onun bir gün birisi olacağından eminim.
- I'm sure he's going to be somebody someday.
Birisi beni dışarı çıkarsın. İçeride kilitli kaldım.
- Let me out, somebody. I'm locked in.
Merhaba, siz Bay Ogawa mısınız?
- Hello, are you Mr Ogawa?
Siz insanları anlamıyorum.
- I do not understand you.
Olabildiğince tuhaf, o ölü olduğu söylenilen biriyle karşılaştı.
- As strange as it may be, he met with somebody who is said to be dead.
Biri bu tabağı kırdı.
- Somebody has broken this dish.
Sanırım birisi oraya gitti.
- I think that someone went there.
Birisi bana içtiğin her sigara ömründen yedi dakika alır dedi.
- Someone told me that every cigarette you smoke takes seven minutes away from your life.
Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.
- His daughter is eager to go with him anywhere.
Onun kız arkadaşı Japon.
- His girlfriend is Japanese.
Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.
- There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them.
Beni öldürmekle tehdit ettiler bu yüzden cüzdanımı onlara verdim.
- They threatened to kill me so I gave them up my wallet.
Takımımız beyzbolda onları 5-0 mağlup etti.
- Our team defeated them by 5-0 at baseball.
Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.
- There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them.
Ben dün sizin babanıza rastladım.
- I bumped into your dad yesterday.
Ben dün sizin babanıza rastladım.
- I ran into your dad yesterday.
O kendi kendineHAYIRdedi.Yüksek sesle EVET dedi.
- He said NO to himself. He said YES aloud.
Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.
- Sometimes my grandfather talks to himself when left alone.
Onların ana dili Fransızca.
- French is their mother tongue.
Onların erkek çocuğunun adı John.
- Their son's name is John.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Onun elleri buz kadar soğuktu.
- Her hands were as cold as ice.
Her gün bu kadar sıcak mı?
- Is it this hot every day?
Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
- Hearing this song after so long really brings back the old times.
O kendi kendine mırıldanıyor.
- She is muttering to herself.
O, sırrı kendine sakladı.
- She kept the secret to herself.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Onu sevip sevmediğini bilmiyorum.
- I don't know whether you like her or not.
Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
- She said NO to herself. She said YES aloud.
Yeni bir araba satın alması için babasına baskı yaptığında Catherine'nin bir art niyeti vardı; O, arabayı kendisinin sürebileceğini umuyordu.
- Catherine had an ulterior motive when she urged her father to buy a new car. She hoped that she'd be able to drive it herself.
O ondan daha akıllıdır.
- He's smarter than her.
Siz ondan daha uzun boylusunuz.
- You are taller than her.
Onu tanıdıkça daha çok seversin.
- The more you know about him, the more you like him.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet him at the coffee shop.
Kendisine Fransızca öğretti.
- He taught himself French.
O, çocuklarını kendi etrafına topladı.
- He gathered his children around him.
Daha önceki İtalyan para birimi liradır.ve onun sembolü £ dır.O Türk lirasıyla ilgili değildir.
- The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira.
Bir kasırganın gözü onun merkezidir.
- The eye of a hurricane is its center.
Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
- After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
Herkes kendi yaptığıyla övünür.
- Every fox praises its tail.
Şu gömlek için sadece on dolar ödedi.
- He only paid ten dollars for that shirt.
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
- That's one small step for man, one giant leap for mankind.
Kilo alacağı korkusuyla diyet yapıyor.
- She is on a diet for fear that she will put on weight.
Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku.
- Please read it aloud so that everyone can hear.
Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.
- That's enough. I don't want any more.
Ver onu. Sahip olduğunun hepsi bu kadar mı?
- Hand it over. That's all you've got?
The Network'ün kasım meselesinde görünen raporunun 70 kopyasını üretmek ve onları ajanlarımıza dağıtmak mümkün mü?
- Is it possible to reproduce 70 copies of your report which appeared in the November issue of The Network and distribute them to our agents?
Takımımız beyzbolda onları 5-0 mağlup etti.
- Our team defeated them by 5-0 at baseball.
Bu kitabı sana vereceğim.
- I will give you this book.
Sana küçük bir şey getirdim.
- I brought you a little something.
Öğle yemeğin için bir sandviç falan hazırlayacağım.
- I'll fix a sandwich or something for your lunch.
Sen bir polis falan mısın?
- Are you a cop or something?
Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
- I am surprised that she refused such a good offer.
Allah'a inanan kim böyle bir şey yapardı?
- Who that believes in God would do such a thing?
Bu, onun kendi çizimi olan bir resimdir.
- This is a picture of her own painting.
Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
- She said NO to herself. She said YES aloud.
Önemli bir şey biliyor gibi görünüyor.
- She seems to know something important.
Sana önemli bir şey söylemek üzereyim.
- I'm about to tell you something important.
Sana küçük bir şey getirdim.
- I brought you a little something.
Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.
- Some doctors say something to please their patients.
Kaybedecek bir şeyi olmayan birine meydan okuma.
- Don't challenge someone who has nothing to lose.
Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı.
- A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else.
Onun hakkında emin değilim. Duruma göre değişir.
- I'm not sure about that. It depends.
Yarın sabah Tom'un birşeyler yapmasına yardım etmeliyim.
- I have to help Tom do something tomorrow morning.
Bu öğleden sonra Tom'un birşeyler yapmasına yardım edeceğim.
- I'm going to help Tom do something this afternoon.
Onlardan hiçbirinin kaza geçirmediğini umuyorum.
- I hope that none of them got into an accident.
Onlardan kaç tanesinin yardıma ihtiyacı olduğunu bilmiyordum.
- He did not know how many of them needed help.
Ben böyle bir şapka almakla ilgileniyorum.
- I am interested in getting a hat like this.
İşte ben İngilizce'yi böyle öğrendim.
- This is how I learned English.
Yakında sizden haber almak için sabırsızlanıyorum.
- I am looking forward to hearing from you soon.
Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.
- Tatoeba: We've got sentences older than you.
Senden oldukça memnunum.
- I am pretty pleased with you.
Senden küçük bir yardıma ihtiyacım var.
- I need a little help from you.
Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.
- It doesn't matter what he said.
Suçunu kabul edip etmemesinin hiçbir önemi yok.
- It doesn't matter whether she admits her guilt or not.
Senin çevirini onunkiyle kıyasla.
- Compare your translation with his.
Biz onun işini onunkilerle karşılaştırdık.
- We compared his work with hers.
İlginç bir iş gibi gözüküyor. Tam olarak ne yapıyorsun?
- It seems like an interesting job. What do you exactly do?
Çok ilginç gözüküyor.
- It seems very interesting.
Anahtarlarımı kaybettim gibi geliyor.
- It seems that I have lost my keys.
O bana dürüst gibi geliyor.
- It seems to me that he is honest.
Bana geç kalacaklar gibi görünüyor.
- It seems to me that they will be late.
Haber yanlışmış gibi görünüyor.
- It seems that the news was false.
Birinin adını daha sonraki kuşaklarda yükseltmek ve böylece birinin ebeveynlerini övmek, bu anne babaya saygının en büyük ifadesidir.
- To raise one's name in later generations and thereby glorify one's parents, this is the greatest expression of filial piety.
Birinin ününü sürdürmek zordur.
- It is hard to maintain one's reputation.
Daha kaliteli olanlarına sahip misin?
- Do you have better quality ones?
Japon olanları bir yana bırak, onun çok sayıda yabancı pulları var.
- He has many foreign stamps, not to mention Japanese ones.
Ben önemli kimseyim ve önemliyim.
- I am somebody and I am important.
O onun biri olduğunu düşünüyor ama aslında hiç kimse değil.
- He thinks he is somebody, but really he is nobody.
Fransızca anlayan kimseyi arıyorum.
- I'm looking for somebody who understands French.
O, şüpheleneceğin bir kimse değildi.
- He wasn't someone you'd suspect.
Bugün belirli bir kimse müthiş kırılgan oluyor.
- A certain someone is being awfully fragile today.
Neden kimseye söylemedin?
- Why didn't you tell someone?
Neden kimse Tom'a yardım etmedi?
- Why didn't someone help Tom?
Bu araba ötekinden daha iyi bir çalışmaya sahip.
- This car has a better performance than that one.
Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan, tropik yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyorlar ki 2000 yılına kadar onların % 80 yok olabilir.
- The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone.
Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.
- It is lucky that the weather should be so nice.
Artık seni sevmiyorum.
- I don't love you anymore.
Artık seni sevmiyorum.
- I no longer love you.
Bu otobüs sizi müzeye götürecek.
- This bus will take you to the museum.
Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
- Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
Ben size yardımcı olmaktan mutlu olurum.
- I will be glad to help you.
İçmek için size ne alabilirim?
- What can I get you for drinking?
Bugün senin öğle yemeğin için parayı ben ödeyeceğim.
- I'll pay the money for your lunch today.
Geçen sene Bayan Kato senin öğretmenin miydi?
- Was Ms. Kato your teacher last year?
With Hit Girl, Moretz is this year's It Girl, alternately sweet, savage and scary.
He saw to it that everyone would vote for him.
It's me. John.
In the next game, Adam and Tom will be it….
Let's play it at breaktime.
It’s lonely without you.
Take each day as it comes.
She took the baby and held it in her arms.
The lady with the green feathers in her hat. A big Gainsborough hat. I am quite sure it was Miss Hartuff..
This is her book.
She treated him for a cold (direct object).
The decision was his to live with.
Ahab his mark for Ahab's mark.
This is his book.
The mind has its reasons and the heart has its.
It wasn't me.
Come with me.
Can you hear me?.
Me and my friends played a game.
Wilfred Owen (1893–1918), The Letter - And give us back me cigarette!.
He gave me this.
I recognised him because he had attended my school.
Paying no attention to Lizzy, Mrs. Gibson began calling out our names in alphabetical order.
Thirdly, I continue to attempt to interdigitate the taxa in our flora with taxa of the remainder of the world.
I'm going to see our Terry for tea.
I'm tired of being a nobody - I want to be a somebody.
Is someone there?.
I have a feeling something good is going to happen today.
She has a certain something.
She wiped something with a cloth, wiped at the wall shelf, and put the something on it, clinking glass.
Daphnis has forgotten me. He is dreaming of marrying some wealthy maiden. Ah! Why did I make him swear by his goats instead of by the Nymphs! He has forgotten them as he has forgotten me.
- Daphnis has forgotten me. He is dreaming of marrying some wealthy maiden. Ah! Why did I make him swear by his goats instead of by the Nymphs! He has forgotten them as he has forgotten me.
She goes running every morning.
- O her sabah koşmaya gider.
Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
- Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
I'm feeling better today.
- Bugün kendimi daha iyi hissediyorum.
I have a prickling sensation in my left eye.
- Benim sol gözümde bir karıncalanma hissi var.
I can't feel anything in my left foot; there's no sensation at all.
- Ben sol ayağımda bir şey hissedemiyorum; hiç duygu yok.
She must have sensed something odd.
- Garip bir şey hissetmiş olmalı.
Tom sensed that Mary was in pain.
- Tom Mary'nin acı çektiğini hissetti.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
- Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
How many times does the bus run each day?
- Otobüs her gün kaç kez çalışır?
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
Can you see anything at all there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
- Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
Pandas spend at least 12 hours each day eating bamboo.
- Pandalar her gün en az 12 saati bambu yiyerek geçirirler.
Everybody started to panic.
- Herkes panik yapmaya başladı.
How many omnivorous children are patients in hospital?
- Hastanede her şeyi yiyen kaç çocuk hasta var?
Some humans believe that there exists a god who is omniscient, omnipotent and omnipresent.
- Bazı insanlar; her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her yerde olan bir tanrının var olduğuna inanıyorlar.
It's okay to feel emotions.
- Duyguları hissetmek iyidir.
If we let our reasoning power be overshadowed by our emotions, we would be barking up the wrong tree all the time.
- Muhakeme gücümüzün hislerimiz tarafından gölgelenmesine izin verirsek her zaman yanlış ağaca havluyor oluruz.
Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
- Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
Although each person follows a different path, our destinations are the same.
- Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.
I think about that every single day.
- Her gün onu düşünürüm.
One should take good care of every single thing.
- Biri her şeye iyi bakmalı.
That dispute has been settled once and for all.
- O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.
He was in favor of equality for all.
- O, herkes için eşitliğin lehindeydi.
You may take either of the two books.
- İki kitaptan herhangi birini alabilirsin.
I don't like either of them.
- Ben, onlardan herhangi birini sevmiyorum.
Do you believe in extrasensory perception?
- Altıncı hisse inanıyor musun?
I wonder if I should trust my instincts.
- Hislerime güvenmem gerekip gerekmediğini merak ediyorum.
I will lend you whatever book you need.
- İhtiyacın olan her kitabı sana ödünç vereceğim.
He believes whatever I say.
- O, söylediğim her şeye inanır.
Whoever comes will be welcomed.
- Her gelen sıcak karşılanacak.
His parents helped whoever asked for their help.
- Onun ebeveynleri yardımlarını isteyen herkese yardım etti.
Tom couldn't help but feel sentimental.
- Tom duygusal hissetmekten kendini alamadı.