He was forced to resign as prime minister.
- Başbakan olarak istifa etmek zorunda kaldı.
He was finally forced to resign.
- O, sonunda istifa etmek zorunda bırakıldı.
She's made up her mind to quit the company.
- O şirketten istifa etmek için kararını verdi.
He has no choice but to resign.
- İstifa etmekten başka seçeneği yoktu.
Tom was forced to resign.
- Tom istifa etmek için zorlandı.