Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
O, beni davet etmek için yeterince nazikti.
- He was kind enough to invite me.
O havuz gerçekten davetkar görünüyor.
- That pool really looks inviting.
Karısı davetkar konukları severdi.
- His wife liked inviting guests.
Onu davet etmeliydin fakat etmedin.
- You ought to have invited him, but you didn't.
Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
Tom'u ve Mary'yi partime davet etmediğim için kendime sitem edebilirdim.
- I could kick myself for not inviting Tom and Mary to my party.
O, açılış törenine çok sayıda misafir davet etmeyi planlayacak.
- He will figure on inviting a lot of guests to the opening ceremony.
Wearing that skimpy dress, you are bound to invite attention.