Komşumla ilginç bir muhabbet ettim.
- I had an interesting conversation with my neighbor.
Onun politikaya ilgisi yok.
- He has no interest in politics.
Bir banka bize faizle ödünç para verir.
- A bank lends us money at interest.
Faizi yeniden ayarlama yönünü belirlemek zordur.
- It is difficult to peg the direction of interest deregulation.
O, onun eylemlerinin kendi çıkarlarına karşı çalıştığını anlamıyor.
- He doesn't understand that his actions work against his own interests.
Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
- They had been working together for common interests.
Tom Amerika'daki birçok insanın niçin beyzbolun futboldan daha ilginç olduğunu düşündüklerini merak etti.
- Tom wondered why many people in America think that baseball is more interesting to watch than soccer.
Magdalena coğrafyaya meraklıdır.
- Magdalena is interested in geography.
Bu ilginç ama önemli değil.
- That's interesting, but not important.
Tom toplantı sırasında önemli bir konudan bahsettti.
- Tom brought up an interesting point during the meeting.
Üreme benim ilgimi çekmiyor.
- Procreation does not interest me.
Sizi ilgilendiren herhangi bir kitap okuyabilirsiniz.
- You can read any book that interests you.
Onun nerede yaşadığı bizi ilgilendirmiyor.
- Where he will live doesn't interest us.
Sami'ye karşı tanıklık etmeniz sizin yararınızadır.
- It's in your best interest to testify against Sami.
Biz barış yararına çalışıyoruz.
- We are working in the interest of peace.
Biz şirkette çoğunluk hissesine sahibiz.
- We have a majority interest in the company.
Tom bu şirkette yüzde otuzluk bir hisseye sahip.
- Tom has a thirty percent interest in the company.
İlginç bir kişi olmak için aklınızı beslemek ve egzersiz yaptırmak zorundasınız.
- To be an interesting person you have to feed and exercise your mind.
İlginiz için teşekkür ederim.
- Thank you for your interest.
Onun görüşlerini tuhaf ama ilginç buluyorum.
- I find her opinions odd but interesting.
Sadece senin dar görüşlü fikirlerin ilginç.
- Only your narrow-minded ideas are interesting.
Biz değerleri ve çıkarları paylaştık.
- We have shared values and interests.
Ortak çıkarları paylaşıyor musunuz?
- Do you share common interests?
Biz öğrenmeyi, etkili, ilginç ve etkileyici yapmak istiyoruz.
- We want to make learning effective, interesting, and fascinating.
Bayan Tanaka, yeni öğretmen, Japoncayı haftada iki kez ilgili öğrencilerine müfredat dışı etkinlik olarak öneriyor.
- Mrs. Tanaka, the new teacher, is offering Japanese as an extra curricular activity twice a week to interested students.
Her birimiz az çok sanatla ilgilenmektedir.
- Every one of us is more or less interested in art.
O, birçok şeyle ilgilenmektedir.
- He's interested in many things.
Tom'un geniş bir ilgi alanı var.
- Tom has a wide range of interests.
O bana ilginç görünüyor.
- It seems interesting to me.
Bu kitabı çok ilginç buldum.
- I found this book very interesting.
Bana ödünç verdiğin dergi çok ilgi çekici.
- The magazine you lent me is very interesting.
Dünya'ya en yakın benzemede Mars hepsinden en ilgi çekici olanı.
- Mars is all the more interesting for its close resemblance to our Earth.
Ben sanatla yürekten ilgiliyim.
- I am deeply interested in art.
O, müzikle çok ilgilidir.
- She's very interested in music.
Magdalena coğrafyaya meraklıdır.
- Magdalena is interested in geography.
Ania bilgisayarlara meraklıdır.
- Ania is interested in computers.
O, birçok şeyle ilgilenmektedir.
- He's interested in many things.
Her birimiz az çok sanatla ilgilenmektedir.
- Every one of us is more or less interested in art.
Bu tip insan, ilgi çekici değildir.
- This type of person isn't interesting.
Seni ilgilendiren bir şey var mı?
- Is there something that interested you?
Ben Esperanto öğrenmek istedim, çünkü beni çok ilgilendiriyordu.
- I wanted to learn Esperanto, because it interested me very much.
O, şu anda ilginç bulduğu her şeyle ilgilenir.
- He goes in for whatever he finds interesting at the moment.
Bir sürü insan arabaları ilginç buluyor fakat ben onların hiç biriyle ilgilenmiyorum.
- A lot of folks find cars interesting, but I'm not interested in them at all.
Onun politikaya ilgisi yok.
- He has no interest in politics.
O bana ilginç görünüyor.
- It seems interesting to me.
Bana ödünç verdiğin dergi çok ilgi çekici.
- The magazine you lent me is very interesting.
Bu kitap ilgi çekicidir,üstelik çok eğitici.
- This book is interesting and, what is more, very instructive.
İskoç Galcesi çok enteresan, değil mi?
- Scottish Gaelic is very interesting, isn’t it?
Bu kitabı çok enteresan buldum.
- I found this book very interesting.
Our bank offers borrowers an annual interest of 5%.
I have business interests in South Africa.
He has a lot of interest in vintage cars.
It might interest you to learn that others have already tried that approach.
... the hospitals fixed interest on the hillside deposit calcium oxides to cover ...
... makes life a lot easier. If you're getting interest from a bank, ...