O, Demokratik Parti'nin prestijli ve etkili bir üyesidir.
- He is a prestigious and influential member of the Democratic Party.
Rousseau çılgın ama etkiliydi; Hume aklı başında ama hiç bir takipçisi yoktu.
- Rousseau was mad but influential; Hume was sane but had no followers.
O, ilaç dünyasında çok nüfuzlu.
- He is very influential in the world of medicine.
Tom o kadar nüfuzlu değil.
- Tom isn't that influential.
... something even more influential. ...