He doesn't altogether trust me.
- O bana tamamen inanmaz.
Don't trust anyone over twenty.
- Yirminin üzerinde kimseye inanma.
Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards.
- Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.
He didn't believe Ben's words.
- O, Ben'in sözlerine inanmadı.
I find this hard to believe.
- Bana göre buna inanmak zor.
I find this hard to believe.
- Bana göre buna inanmak zor.
This child believes that the earth is flat.
- Bu çocuk dünyanın düz olduğuna inanmaktadır.
Atheism isn't a religious belief.
- Ateizm dinî bir inanç değildir.
He had strong religious beliefs.
- Onun güçlü dini inançları vardı.
I like him, but at the same time I don't really trust him.
- Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
He doesn't altogether trust me.
- O bana tamamen inanmaz.
Faith makes all things possible.... love makes all things easy.
- İnanç her şeyi mümkün kılar....aşk her şeyi kolaylaştırır.
In other words, he is a man of faith.
- Diğer bir deyişle, o bir inanç adamı.
Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards.
- Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.
Some people think that it is difficult for a native speaker of English to learn Chinese, but I disagree.
- Bazı insanlar ana dili İngilizce olanların Çince öğrenmelerinin zor olduğuna inanmaktadır fakat ben aynı fikirde değilim.
Don't you think I want to believe you?
- Sana inanmak istediğimi düşünmüyor musun?
Tom has a hard time believing anything Mary says.
- Tom Mary'nin söylediğine inanarak zor zaman geçiriyor.
He has good grounds for believing that.
- Ona inanmak için onun iyi dayanakları var.
I've believed in Kylie Minogue since June 12, 1998.
- 12 Haziran 1998'den beri Kylie Minogue'a inanırım.
Not everyone believed this plan was a good one.
- Bu planın iyi bir plan olduğuna herkes inanmadı.
We believe in Buddhism.
- Budizm'de inanıyoruz.
It was stupid of you to believe in him.
- Ona inanmakla aptallık ettin.
Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards.
- Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.
There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them.
- Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.
Even people who don't believe in the Catholic church venerate the Pope as a symbolic leader.
- Katolik kilisesine inanmayan insanlar bile Papa'ya sembolik bir lider olarak saygı duyuyorlar.