His father would never sanction his engagement to a girl who did not share the same religious beliefs as their family.
- Babası onların ailesi gibi aynı dini inançları paylaşmayan bir kızla onun nişanını tasdik etmedi.
He had strong religious beliefs.
- Onun güçlü dini inançları vardı.
Faith makes all things possible.... love makes all things easy.
- İnanç her şeyi mümkün kılar....aşk her şeyi kolaylaştırır.
He is a man of faith.
- O bir inanç insanıdır.
Carl Gustav Jung, the founder of analytical psychology, always respected the religious convictions of his patients very much.
- Carl Gustav Jung, analitik psikolojinin kurucusu, her zaman hastalıklarının dini inançlarına çok saygı gösterdi.
They have very deep convictions.
- Çok derin inançları var.
Superstition is the religion of feeble minds.
- Batıl inanç güçsüz akılların dinidir.
There was great conviction in Tom's voice.
- Tom'un sesinde büyük bir inanç vardı.
They have very deep convictions.
- Çok derin inançları var.
There are no creeds in mathematics.
- Matematikte hiçbir inanç yoktur.
Logic is a systematic method of coming to the wrong conclusion with confidence.
- Mantık, yanlış sonuca inançla ulaşmanın sistematik bir metodudur.
You shouldn't give up your beliefs just because you married someone whose opinion is different.
- Fikri farklı olan biriyle evlendiğin için inançlarından vazgeçmemelisin.
That's just superstition.
- O sadece batıl inanç.
This superstition still lingers on among them.
- Bu batıl inanç onların arasında hala devam ediyor.
I would never die for my beliefs because I might be wrong.
- İnançlarım uğruna hiçbir zaman ölmezdim çünkü yanılıyor olabilirim.
They are fanatical in their beliefs.
- Onlar inançlarında fanatik.