You've become old and stubborn.
- Yaşlandın ve inatçı oldun.
Mary is too stubborn to apologize.
- Mary özür dilemeyecek kadar çok inatçı.
He was too obstinate, but on the other hand he was reliable.
- İnatçıydı ama diğer yandan güvenilirdi.
Tom is being quite obstinate, isn't he?
- Tom oldukça inatçı, değil mi?
Your crap stubbornness makes people sick.
- Senin bok inatçılığın insanları hasta ediyor.
I've got my stubbornness from my father.
- İnatçı yanım babamdan gelmedir.